Kızına bu fotoğraf gibi anlamlı bir mirası bırakacak kadar düşünceli, hayatı kavrayabilmiş, şair ruhlu insan Metin Altıok; diğer çocuklarını yani bizleri de ihmal etmeyerek pek çok güzel dize bıraktı arkasında. En sevdiklerimden birisiyse “Günlerden Öyle Bir Gün”dü:
Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.
İşte yine üzerine tarih düşülecek, günlerden öyle bir gündü bu dizelerin sahibi Metin Altıok öldürüldüğünde. 2 Temmuz 93'te Madımak'ta yitip giden onca değerli candan biriydi o da. Hep şaşırtır beni bu şiiri, sanki o duyguları önceden tatmış, sanki o günü önceden yaşamış da yazmış gibi gelir bana. Hayatı kendi yazdığı gibi "bir uyumsuz rastlaşma" olur:
"Yangınlardan geliyorum dedi adam ve yangınlara gitti yanık."
O gün Madımak'ta üzerilerine taşlar yağarken kendisine "Burada ölürsek geride kalanlar ne yazar hakkımızda?" diye soran yoldaşına da en güzel cevabı verir Metin Altıok:
"Şiir yazarlar"
Otelleri yandığında ağır yaralı kurtulur Altıok ama 7 gün sonra hayatını kaybeder. O şiirindeki sözünü tutmuş, bir daha ölmemiştir ve ölmeyecektir. Zira şiirlerini bıraktığı “toprakta karınca, suda balık, havada kuş” kadar çok olan bizlerle yaşayacaktır o da. Arkadaşları, meslektaşları da haklı çıkartır onu, “şiir yazarlar”. Ben en çok Ataol Behramoğlu’nun"Bu Yangın Yerinde“sini beğenirim içlerinden:
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
“Aldırma” diyor gülerek
“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak”
Açık, sade anlatımıyla ve çarpıcı gerçekleriyle beni çok etkiler bu şiir. Ne zaman dünyadaki çirkinlikler bombardıman edilmişçesine yağsa üzerime, ne zaman bir "bunaltıya", bir "bulantıya" sürüklese ruhumu dünya; son beytini tekrarlarım bu şiirin kendimce, virgülünde yeterince duraklamayı ihmal etmeden. Yirmi yedi sene geçse de aradan "yangın yerinin" hâlâ yangın yeri olması, o insan kalma çabasının ve bu yolda çekilen zorlukların sadece şekil değiştirerek devam etmesi ve hatta devam edecek olması yıpratır insanı, belki de aciz ve güçsüz hissettirir. Ama bu hâl uzun süremez, kavga bitmedi daha. Bu kavga politik değil, bu kavga yıkıcı değil, bu kavga Behramoğlu’nun dediği gibi “insan kalma” kavgası, Adnan Yücel’inse dediği gibi “yeryüzünü aşkın yüzü” yapma kavgası:
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte,yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar bir gün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan Yücel’in bu güzel şiiri kendini açıklar zaten. İnsan kalmakta direnenlere, yarınlar için direnenlere, yarına gidenlerle birlikte “bugünlerden geriye” kalmayı vadeder. Bu vaadin doğrulamasını da bizzat bir başka ulu çınarımızın cenazesinde kanıtlar aynı şiir. Binler Yaşar Kemal’i uğurlarken cenazesi başında, Haydar Ertem okur bu şiiri. Bu en güzel kanıtıdır yalnız olmayışımızın. Yangın yerlerinde insan kalmaya çalışırken de yeryüzünü aşkın yüzü yapmaya çalışırken de biz “toprakta karınca, suda balık, havada kuş” kadar çoğuz ve inanıyorum ki bugünler ve yarınlar için direnenlerin, insan kalmak için direnenlerin hatırası bizlerle yaşayacak.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…”
Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı’nın röportajı: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/zeynep-altiok-akatli-babasini-hep-gulec-hatirliyor-772084
Yaşar Kemal’in cenazesinden 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek':