Bir dudağa sığmayacak kadar

Uzunca baktım göz diplerine

Dalları tir tir titreyen

Uğultular yaprağına sığınırken bu şehir

Perdesini karanlığa çekiyor

Pürtelaş baş ucumda tutuşan

Yüreğim

Tek çiçekli bahçeye dönüyor


Dışarda kendinden geçmiş bir kargaşada susayan

Avuç içimin şahidiyim

Teninde kırmızı, çapraz

Yalnızlıklardan bir leke

Kâğıdın akına da

İçimin tortusu çöküyor


Yüzüm hücrelerime varana dek

Şimdi bir elim diğerinden daha yaşlı

Sokak boyu yalnızlıklar

İç içe geçmiş kırgınlıklar

Ve soyulmaya yüz tutmuş serçe parmağına karşı

İçeri sızan beyaza rağmen

Nasıl karanlık kalabilirdi ki odam?


Zihnim ve bedenimdeki her oyukta

Yeniden doğarım

Şu dağılgan yüreğimi

Şu köpüklere imrenen

Yasemin ve portakal ağaçlarına değişmem

Şimdi ise her sarılışında

Bedenimi aşıyor yorgunluğum

Sarıl

Sarıl ama dokunma

Dokunma ki kederim bulaşmasın tenine