Dünya, hayvanların evcilleştirilmeye başlandığı dönemden beri salgın hastalıklarla mücadele ediyor ve bu hastalıklar, savaşlardan daha büyük kayıpların olması konusunda etkin bir rol oynuyor. Kimi zaman solunum, kimi zaman temas yoluyla bir başkasına bulaşan bu hastalıklar neredeyse koca bir türü yok edebilecek kadar hızlı ve yıkıcı bir şeklide ilerliyor. 1918 pandemisinde ölenlerin sayısı, birinci dünya savaşında ölenlerin sayısından çok daha fazlaydı ve dünya nüfusunun neredeyse beşte biri enfekte olmuştu. Sonrasında, 1990’lı yıllarda yaklaşık 16 milyon, 2010’da 15 milyon kişi enfeksiyonel hastalıklar sebebiyle yaşamını yitirdi. Bununla birlikte 1940 ve 2004 yılları arasında dünyada 335 enfeksiyon hastalık epidemisi bildirilmişti.

Yukarıda belirtildiği gibi tüm dünyayı derinden etkileyen ölümlere sebep olan; her ırka, her ülkeye, her kıtaya nüfuz edebilen salgın hastalıkların %75’i zootonik… Kelime yapısından da anlaşılabileceği üzere, hayvan kaynaklı... Bunlardan bazılarına örnek verecek olursak:

Kuduz, şarbon, toksoplazmos, kuş gribi, bruselloz (malta humması), tüberküloz, ruam, veba, salmonella, tularemi, tenyazis, domuz gribi… Geçmişten günümüze uzanan tüm bu hastalıklar domuz, keçi, koyun, sığır; kümes hayvanları, kuşlar ve at, eşek gibi tek tırnaklı hayvanlar aracılığıyla insanlara geçmiş, milyonlarca insan ve hayvanın yok oluşuyla sonuçlanmıştır.

Günümüzden yıllar öncesine baktığımızda bulaşıcı iki hastalığın arasında zamansal anlamda epey fark varken günümüzde salgın hastalıkların biri biterken diğeri çoktan yerini almış oluyor neredeyse. Bu da salgınlar arası dönemlerin kısaldığını gösteriyor. Şu şekilde örneklendirecek olursak:

- SARS 2003

- Influenza A H1N5 (kuş gribi) 2007

-Influenza A H1N1 (domuz gribi) 2009

-MERS 2012

-Influenza A H7N9 (kuş gribi ) 2013

-Ebola 2014

-Zika 2015

- Covid-19 2020

aralarındaki zaman farkının pek az olduğunu görürüz.


Hayvanların bir ürün, eşya olarak hemen her alanda kullanılması, hayvancılık endüstrisinin en büyük ticari kaynaklardan biri olması, ekmekten jelatine her üründe hayvan bedeni ya da hayvana ait ürünlerin bulunması bu salgınların ortaya çıkış noktalarındaki en büyük benzerliktir. (Nitekim sebzelerden/meyvelerden yayılıp insan ırkını bozguna uğratan bir hastalık yoktur.) Bu sebepler, salgınların doğrudan sebebi olmakla birlikte dolaylı sebebi olarak iklim krizi örnek verilebilir. Mevsimlerin değişmesi, bazı canlı türlerinin yok olması, suların ve havanın kirlenmesi, kutuplardaki sıcaklığın gün geçtikçe yükselmesi ve beraberinde birçok olgu… İlginçtir ki iklim krizinin de hayvancılığın gölgesi altında baş göstermiş olması, bu zararı dolaylı yoldan verilen bir zarar olmaktan çıkarır. Mezbahalardan havaya salınan onlarca zehirli gazın, biriken hayvan dışkılarının iklim krizini tetikleyici en büyük unsur olması küresel çaptaki tüm dünya örgütleri tarafından biliniyor olsa da ne yazık ki almamız gerektiği söylenen önlemler el yıkamak ve dişlerimizi fırçalarken suyu kapatmaktan öteye gidemiyor.

İnsanlığın doğrudan kendi ırkına verdiği zararları saymazsak (soykırımlar, savaşlar…) dünyanın geldiği şu noktadan hayvancılık sektörünü sorumlu tutmak absürt olmayacaktır. Tam da burada; Amerikalı hayvan hakları savunucusu, doçent yazar Steve Best’in kitabından bir alıntı sunmak istiyorum:

Modern uygarlığı kurmak için insanlar nehirlere barajlar kurdu, yağmur ormanlarını kesti, bataklıkları kuruttu, milyarlarca hayvanı katletti. Vahşi hayat yerine sosyal ve doğal dünyayı harmanlamaktan uzak, ekolojiye saygı duymayan geniş cam, çelik ve beton imparatorluklar kurdular. “Kalkınma” adına modernite; biyoçeşitlilik, hayvanat bahçesi kafeslerinde ve donmuş DNA tüplerinde hayatta kalmaya çalışırken yaban otlakları birkaç koruma alanına indirgedi. Doğayı hakimiyet altına alma maceramız –“kalkınmamız”- otobanlarla, gökdelenlerle, fast food mekanlarıyla, büyük alışveriş merkezleriyle, otomobil galerileriyle ölçülüyor. İnsanlar büyümemenin ilerlememek anlamına geldiğini düşünüyor; oysa gerçek tam tersi.”

Tüm olan biteni özetler ve bir günah keçisi ilan edersek şöyle açıklayabiliriz:

İnsanların diğer canlılarla “ortak” ve “eşit” kullanması gereken doğanın, insanın hakimiyeti altına girmesi neticesinde doğal dengenin bozulması, doğanın intikamı.

Yazar: Ayşenur Cengiz


Kaynakça; Dr. İmre Altuğlu - Dünden Bugüne Viral Salgınlar

Görsel; Vegan Art