Folk kulüplerinden daha yeni çıkmış bir deha olan Mike Oldfield, destansı Tubular Bells fikrini, Virgin firmasının sahibi Richard Branson'a açtığında Branson, yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmayan eski hazırlık okulu girişimcisi ile arasındaki küçük sosyal uçurumu görüp biraz da tedirgin olmuştu. Bu, tarihin belki de en çok amacı dışında kullanılmış albümü olan Tubular Bells'in her bir notasının ardından, bugün bile kendini hissettiren bir kararlılığı tetikledi. Albüm günümüzde lokantalarda, akşam yemeklerinde çaldığı gibi, progresif rock tutkunları için harika bir dinleme materyali oluşturuyor. 


Müzik bakımından Tubular Bells rock gitarın (hem yetmişlerin ilkel overdrive efektiyle kulak tırmalayan ritim gitar, hem de blues tınılı solo gitar), sulu bir bassın ve daha bir sürü enstrümanın, çanların uhrevi çınlamasının etrafında toplanmasıyla ortaya çıkmış fantastik bir karışım. Bu melodik karmaşanın orta yerinde Oldfield oturuyor ve izleyen yıllar boyunca bu rotadan ne kadar az şaştığı hesaba katılırsa gayet şaşırtıcı olan, vaktinde erken gelişmiş bir kendine güvenle hepsini yönetiyor. 


''Part 2''daki mağara adamı homurtuları birkaç dinleyiş sonra sinir bozucu olabilir, ancak Oldfield' ın projeye eklediği ele avuca sığmaz espri anlayışı, böyle aşırılıkları affedilir kılıyor. Bonzo Dog'un vokalisti Viv Stanhall'ın ana temaya eklenen her bir enstrümanın adını zilzurna sarhoş bir halde söylemesine ve toy Oldfield'ın deneyimsizliğini gösteren sesteki iniş çıkışlara dikkat edin. Yine de bunlar, albümün organik yapısını vurgulamaya katkıda bulunuyor. 


Beklentileri karşılamayan devam albümleri yüzünden Tubular Bells biraz yıpransa da, Oldfield bu kadar kalıcı bir şekilde öncülüğünü yaptığı o çevresel ve deneysel şablondan ısrarla şaşmadı ve albüm hala 70'lerin olmazsa olmazlarından.