Doğmadan önce bile annem ve babama benzemem için insanlar ellerinden gelen her şeyi yapmışlar. Dünyaya öyle bir gelmeliymişim ki, annemle babamın tıpatıp aynısı olmalıymışım. Bunun için insanlar toprağın mineralini ve asitliğini havanın nemi ve sıcaklığının en uygun olan değerleri ile birleştirip, dışım kıpkırmızı içim bembeyaz olan beni üretmişler. 

Evet ben, Havva’nın Adem’e uzanan elinden, masallardaki kötü cadı sepetlerinden ya da telefonunuzun arkasındaki ikondan tanıdığınız minik bir elmayım.

Doğduğum yer, şu an bulunduğum yerden 335 km uzaklıkta. Size “ yaklaşık 4 saatlik mesafe” gibi görünebilir ama unutmayın, ben sizin avcunuz kadarım.

Benim bu kadar tatlı ve güzel olmamı sağlayan topraktan, bir çok medeniyet geçmiş. Belki de başarımın sırrı, içimdeki suyu, zamanında İris olarak adlandırılan, gökle yeri birbirine bağlayan, insanlara mutlu haberleri gönderen, en acımasız oklara sahip olan Eros’a annelik yapan Yeşilırmak’tan almamdır. Eros’un en güçlü okunu attığı, aşkın uğruna dağların delindiği hikayenin kahramanları, Ferhat ile Şirin de benimle aynı topraklardandır.


Sizin için dört saat ama bana çok uzun olan yolculuğumdan sonra, gri mi gri bir şehre geldim. Bir marketin reyonuna özenle yerleştirildim. Şehir griydi ama insanlar oldukça renkliydi. Ben reyonda yeni maceralarımı, toprak döngüsüne karışıp yeniden dünyaya gelmeyi heyecanla beklerken, önümden çeşit çeşit insanlar geçiyordu. Kavga eden bir çift, anlamadığım şeylere gülen gençler, zar zor yürüyen yaşlılar… En sonunda kısa boylu, bembeyaz yüzlü, gözlüklü ve çiçek gibi kokan bir kadın, kenardan bir poşet aldı ve bana uzandı. Uzaktan genç görünse de yaklaşınca, ela gözlerinin ve yarısı çıkmış rujunun kenarındaki kırışıklıklardan kırk yaşın üzerinde olduğu anlaşılıyordu. Sonunda eve gidiyordum. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. İkimiz de eve doğru ağır ağır yürürken, hiç beklemediğim bir anda poşetin hafif kıvrık yerinden yere yuvarlanıverdim, dönüp beni almadı, seslensem de duymadı. 

Yerler ıslaktı, belli ki bayağı bir yağmur yağmış, yerini sakin bir çiselemeye bırakmıştı. Poşetten yuvarlanarak düştüğüm için kabuğumun her bir noktrası ıslandı ve darbenin etkisiyle yere ilk temas eden tarafım ezildi. Oysaki, özenle bakılıp, market reyonuna yerleştirilince çok önemli olduğumu sanmıştım.

Ancak şimdi bu ıslak ve gri şehirde daha kısa yoldan toprak döngüsüne karışmayı bekliyorum.