Her şeyin şekli silik ve şekilsiz, aklındaki tek şey kıvrılıp duran tırtıllar. 

 

 

Seni tanıyorum, dedi, gözlerini neden sürekli saklıyorsun? Her zaman gözlük takamazsın. Güldü, kızardı karşısındaki, haklısın, takamam. 

 

 

Tırtıllar neden kelebek olurlar, kıvrılıp durmak, sürünmek çok mu zordur? Uçmak ve konmak daha mı kolaydır? Yoksa sadece şekil için midir bu değişim? 

 

 

Yol çok uzundu, farklı yerlerde indiler, kışın gözlük takamaz diye düşündü, ama kışın güneş yüzüne yüzüne vurduğunda ne yapacaktı? Elbette takabilirdi, ama gözlerini görmek istiyordu. Her zaman görmek istiyordu. Gözler kalbin aynasıdır derler. 

 

 

Yol da tıpkı tırtıllar gibi kıvrılıp duruyordu, gökyüzü açıktı ve rüzgar esiyordu. Dağlara kar yağmıştı, ayaz olacaktı, zencefilli şeker boğaz ağrısına iyi gelir, her sabah bir tane ağzında döndürüver. 

 

 

Otobüs sarsıldıkça kendisi de ordan oraya savruldu. Tutunacak yerler yapış yapıştı, kolonya püskürtmek istedi her yere. Aklı dağınıktı. Çoğu zaman dibi görüyordu, çoğu zaman zirvedeydi. Söylediği her şeydi ve hiçbir şeydi. Bir tırtıl gibi kozasını örmek istiyordu ve kelebek olmak. Böylece uçabilirdi, çiçeklere konabilir, çiçekler onun yanında küçücük kalmazdı. Belki daha iyi koklayabilirdi onları ve daha iyi görebilir, hatta duyabilirdi. 

 

 

Nasıl bilinebilir, geceleri ışıklar söndüğünde, her akıl karıştığında ve herkes içinde bir yerlerin yanıp kül olduğunu hissettiğinde gerçekler nasıl bilinebilirdi? Tüm iddialar insanın gördükleri üzerine, tüm tereddütler yine görülenler üzerine, görülemeyenler, görülmeyenler ve gözden kaçırılanlar ne zaman sığınağı yağmalayacak? Mezarda, kefene sarılınca mı? 

 

 

Otobüsün kapısı ona çarpıp durdu, yol bir çileydi ve midesini bulandırıyordu. Havasızdı. Önündeki genç kız orta yaşlı kadına kendini anlatıyordu, bence vicdan diye bir şey yok, dediğinde güldü. Uçlara kaymamalı, tüm fikirler en ucunda gülünç olabiliyor. 

 

 

Yakarışlara rağmen bir şeyler yapılabilir mi, bu yaşanabilecek en iyi hayat mı? Yoksa bayatlamış, eski, küflü bir ekmek gibi sadece hastalığın sebebi olabilecek gerçeğin bir tesellisi mi? 

 

 

Hayır, hayır, kimse hiçbir şey bilmiyor. Herkes ne olduğunu, olmak istediğini göstermek için çabalıyor. Birinin merhametine muhtaç olduğunda onun vicdanına da muhtaç kalırsın. Erdemlerin hepsi iç mahkemeden gelir, insan yaptıklarını kendine yakıştırdığı için yapar, insan kendini yüceltmek ve gerçekleştirmek, bir şeyler kanıtlamak için çabalar. İyilik en çok iyilik yapana yarar. 

 

 

Otobüsten indi, gözlerini etrafta gezdirdi, nefes alabildi ve biraz üşüdü. Keşke dedi, hiç durmasam. Ama sürekli duruyordu, belli yerlerde, belli kişilerde, belli düşüncelerde kalıyordu. Güvenli bölgesi miydi, yoksa kendini bir koza gibi sarıp kaçırıyor muydu gün ışığından? 

 

 

Bu şekilde olmaz, bu şekilde kelebek olamazsın, bu şekilde uçamazsın. Cesur olmak zorundasın, yoksa kozanın içinde öleceksin. Kelebek olmak isterken son sığınağında yağmalanacaksın. Bir hikaye vardı, çocuklara anlatılırdı, küçük bir çocuk kozasını yırtamayan kelebeğe yardım eder ve kozasını yırtar, ancak kelebek kanatlarını güçlendirecek olan eylemi gerçekleştirememiştir. Uçamaz artık, bu yapılan iyilik midir? Kozanı yırtacak kadar güçlenemezsen nasıl uçacaksın? 

 

 

Geri planda ne dönüyor? İnsanlar neden kendini saklıyor? Eve yürüdü, birkaç simit aldı, çay demleyip simit yerlerdi. Akşam öğününde kahvaltı etmeyi severdi. Evine girdi, çantasını ve montunu astı. Çay koydu, her zaman vakte ihtiyacı oluyordu. Durmak istiyordu bazenleri. Hiç konuşmamak, hiç hareket etmemek istiyordu. Of dedi, çayı demlemeliyim. Çayı demledi. Demini alana değin sadece oturdu. Ne düşündüğünü sonrasında hatırlamadı. 

 

 

Tüm dünya döndü, kıvrıldı ve saçıldı. Çay sıcacıktı. Simit güzeldi. Ailesiyle konuşması iyi olmuştu. Ama aklı başında değildi. Gözler kalbin aynasıdır, o gerçeği görmek istedi, yürekten bilinen, sezilen her şeyin sahici olduğuna inanıyordu. Herkesin gözlerine çok daha dikkatli baktı, kendi gözlerinde gördükleri ise basit bir aldatmacaydı. Gözlerde bir hoşluk vardı ama acı sonsuza kadar sürer, herkes yapayalnızdır ve düşünceler insanı çiğ çiğ yer. Bu hoşluk yalnızca bir anlığınaydı. 

 

 

Hayır, hiçbir şey kalbin aynası olmayacak. Kimse kimsenin kalbini açıp bakamaz ya? Öyleyse gözlüğünü çıkarması bir işine yaramaz.