2022 içinde oldukça iyi kitaplar okudum. Ancak "Butimar" çok net bir biçimde şu an ilk sırayı kaptı. Katmanlı yapısıyla, kurgu tekniğiyle, üslubuyla oldukça iyi bir romandı. 


İlk olarak romanın kurgu tekniği üzerinde duracağım. Roman çerçeve anlatı tekniğiyle kurgulanmış. Üst yapıda rüyalar kuran bir psikiyatr var. İç yapıda ise bu psikiyatrın kurguladığı ve onun rüya zamanıyla 7 saat süren bir rüya. Bu rüya, psikiyatrın büyük amcası Yusuf'un hakkında ve onun merkezi kişi olduğu bir rüya. Bu rüya içinde de kıssa niteliğinde birçok alt hikaye bulunuyor. Psikiyatrın olduğu ilk bölümde kahraman bakış açısı ve "ben" anlatıcı kullanılırken rüyanın olduğu romanın esas bölümünde tanrısal bakış açısı ve "o" anlatıcı kullanılıyor. Birden fazla bakış açısı ve anlatıcının kullanılması modern ve postmodern romanların önemli özelliklerindendir. Buna daha sonra geleceğim. Bu tür bir kullanımın romana canlılık ve hareketlilik kazandırdığını söyleyeyim şimdilik. 


Kurgunun kendisine baktığımızda tarihi bir kurmaca ile karşılaşıyoruz. Olaylar 1. Dünya Savaşı yıllarında, şu an Ermenistan'ın başkenti olan Erivan yani o dönemki adıyla Revan ve çevresinde geçiyor. Bolşevik İhtilali'ne yakın zamanlar... Yani siyasi olarak karışık bir dönem zaman olarak kullanılmış. Böyle bir dönemde Müslüman bir genç olan Yusuf ve Hristiyan Butimar (gerçek adıyla Varujan) aşkı işleniyor. Yusuf'un aşkı ve simya takıntısı kurguyu sürükleyen iki önemli düğüm. Ana düğüm için "Yusuf ve Butimar'ın ilişkisi nasıl sonuçlanacak?" sorusu öne çıkıyor. Romanda birçok ara düğüm olsa da ana düğüme en yakın duran ara düğüm, "Yusuf simya formülünü gerçekleştirip altınlara kavuşabilecek mi?" sorusu olarak kabul edilebilir. 

Roman bir noktadan sonra Yusuf'un simya ve altınlar uğruna nasıl değişim gösterdiğini gösteriyor bize. Tatkaçıran olmaması için daha fazla kurguya girmeyeceğim. Daha çok teknik üzerinde kalmaya çalışacağım.


Rüya tamamlandığında tekrar psikiyatrın bakışına geçiyoruz. Rüya sonunda bize sunulan manzarada (odada) rüyanın kendisinde olan birçok öge görmek mümkün: Rüyada Yusuf'un kaplumbağası Badımcan'a karşılık odada kaplumbağa biblosu, rüyanın sonundaki karlı sahneye karşılık dışarıda da kar yağıyor olması, psikiyatrın bileğindeki kan, simyanın temsili olarak duvarda asılı altın saat, rüyada bir buluşma noktası olan Sarıgöl'e karşılık koridordaki göl tablosu, rüyada Göğçe Ana'nın kuklalarına karşılık altın saatin ucunda sallanan kukla... Tüm bunlar psikiyatrın rüyaya yattığı ortamdaki ögelerin rüyaya olan yansımaları. Yani rüyanın şekillendiricileri. 


Psikiyatrın "Ona başkaldıran uzun, çok uzun bir rüya görmüştü." (s.382) cümlesi rüya/gerçek ve hayal/gerçek ikilemini ortaya çıkarıyor. Bunlar bir rüya olduğuna göre ve rüyayı kurgulayan psikiyatr olduğuna göre olayların tamamen hayal/rüya/kurmaca olması gerekirken bu cümle, olayların gerçek olabileceğini ve rüyanın gerçeklerin bir yansıması olabileceği konusunda bir kuşku yaratıyor. Romanın tamamına sinen mistik hava ve olağanüstü olaylar da bu ihtimali kurmaca içinde mantıklı kılıyor. Ya da bir aşırı yorum ile psikiyatra başkaldıran acaba Yusuf veya rüya değil de yazarın bizzat kendisi mi? Peki yazar kim? Tatkaçıran başlangıcı. Romanın sonunda son cümlede ortaya çıkan Behzad mı acaba? Tatkaçıran uyarısı yapsam da Behzad üzerinde çok durmayacağım. Behzad, romanın başka bir kolu ve bence kurmacanın kurmacasına neden olan kişi. Bir şeyh ya da yazarın ta kendisi. Tatkaçıran sonu.


Başlarda şöyle bir adını geçirdiğim postmodernizme gelmek istiyorum şimdi de. "Butimar" tam anlamıyla bir postmodern roman. Hatta bunu roman kendi kendine de söylüyor. 298. sayfada gelecekten geldiğini iddia eden bir deli ile karşılaşıyoruz. Bu deli, "Okuduğum bir kitapta senin simya iksiri için lal taşını aradığın ve onun bir delide olduğunu yazıyordu." (s.298) diyor Yusuf'a. Kitabın yazarı için de "Sakallı, hafif çekik gözlü, yuvarlakça yüzlü, kara kaşlı, kara gözlü bir başka deli." (s.298) diyor. Ayrıca "Şu an binlerce kişi seni okuyor, onlara selam ver." (s.298) demesi ve Yusuf'un da "Selamlar sevgili okuyucu." (s.298) demesi de romanı postmodern yapıyor. Postmodern romanlarda kişilerin okurla konuşması, onlara seslenmesi ve bir kurmacanın içinde olduklarını bilmeleri de kurmacanın önemli unsurlarındandır. Zaten deli de Yusuf'un selamı üzerine "Ne postmodern adamsın be bacanak." (s.298) diyerek olaya son noktayı koyuyor aslında. Burada sadece romanın postmodern bir üstkurmaca olduğunu söylemekle yetineceğim. Aşırı yorumum gereği Behzad için söylediklerim romanı üstkurmaca da yapıyor çünkü. Ancak burada postmodern edebiyat teorisine girmek gibi bir niyetim yok. Meraklılara Yıldız Ecevit, İsmet Emre gibi araştırmacıların postmodernizm ile ilgili kitaplarını tavsiye ediyorum.


Son birkaç kelam daha. Roman sadece postmodern olmasıyla, kurgusuyla başarılı değil. Roman anlatım tarzıyla, klişe olabilecek bir konuyu özgün bir şekilde ele alışıyla başarılı. Burada düşüncemi belirteyim: Önemli olan bir konunun ne kadar özgün olduğu değil. Zaten artık özgün bir konu bulmak bile pek mümkün değil. Önemli olan bilindik ve işlenmiş konuları ele alış tarzı. Yazar da postmodern kurgu tekniklerinden yararlanarak bunu başarmış. Butimar'ın esas başarısı bence bu.