Kafka ve Camus’nün eserleri birer novelladır aslında. Ne tam roman, ne de tam öyküdür. Uzun öykü ile kısa roman arasındadır. Her iki eser de modern edebiyatın ürünleridir. Modern edebiyatın Anti-karakterlerine sahiptir. Klasik ve eski eserlerin “ideal tip”ine karşın, modern edebiyatın “anti-tip”i vardır. Bunlar kimi zaman topluma ayak uyduramayan, dışlanmış, uyumsuz kimseler; kimi zaman daideal tipe karşın ahlaksız, sorunlu, sapkın kimselerdir. Hepsi bir arada da olabilir. Örneğin: Anayurt Oteli’nden Zebertcet, Kıskanmak’tan Seniha, Aylak Adam’dan Bay C., Orlando, Meursault, Gregor Samsa, Aşk-ı Memnu’dan Behlül ve Firdevs Hanım vb. anti tiplerdir. Bir tarafta makyavelist, sömürücü toplumsal normların, böcekten farksızlaştırdığı birey, öte yanda şekilci ve gelenekçi toplumun mahkum ettiği birey. Samsa ve Meursault, toplumun ya da ailelerin kuklası olmaktan kurtulamayan karakterler, yaşayan ölüden farksız değiller. Proust’un Yakalanan Zaman’ında bir betimlemesi vardır: dışarısı pırıl pırıl, havada bahar, bireyin içinde kara bulutlar misali. Çevre huzurluyken birey huzursuzdur: Samsa böceğe döner bu huzursuzlukla, Meursault da sıkıştırılıp kıstırılır. Samsa’nın böcek olmaktan başka çaresi yoktur zaten. Gerçi bu grotesk imge, bu alegori gerçek midir, bilinmez. Gerçekten böcek midir, yoksa yazar bilerek mi böcek demiştir, tartışmalı. Kesin olan şey, modernleşen dünyada yaratılan yeni robot çalışanların patronların altında ezilmesi ve beslediği tembel boğazlar yüzünden kendi özel hayatı olmayan ve dolayısıyla böcekleşmekten başka çaresi olmayan bir adamın mesajı: Toplumun ve ailemin tembel çıkarcılığıdır beni öldüren. Meursault tarafında biraz daha farklı mesele: hayat anlamsıdır ya intihar et ya da arayış içinde özünü bul. Karakterine biçtiği sondan Camus’nün birinci seçeneği, ölümü seçtiğini anlıyoruz. Zaten Camus’nün kendisi dünyaya anlam verebilseydi sanırım bu eser ortaya bu şekilde çıkmazdı. Her ne kadar varoluşçu olduğunu inkar etse de, kendi absürdizmi içerisinde varoluşçu özellikler taşıdığı aşikardır. Her ikisi eserin de temeli, varoluş problemidir. Meursault en başından ailesinden kopup kendini seçip, kendini gerçekleştirmeye çalışırken; Gregor sonradan anlıyor ailesinin aslında kendi zehri olduğunu. Kafka’nın gerçek hayattaki despot babası gibi bir baba, eserde oğlunun katili olarak görünse de tüm aşle, hatta tüm toplum, çalışma sektörü onun katilidir. En azından Meursault, prensiplerinden ödün vermeden kendi oyununu kendisi yazdı. Samsa, kendisinin planlamadığı oyunun kurbanıdır. Beckett’ın Adlandırılamayan’ı gibi, kendi kendini kurtçuğa dönüşmek zorunda bırakmıştır. Kaçış ve idraktan sonra bu anti-karakterlerin çoğu ya böceğe dönüşür ya da intihar eder. Kafka, inançlı kişiliğini karakterini intihara sürüklemeyerek gösterir. Camus, ateist olmasına rağmen karakterini intihara sürüklemez. Çünkü hayat anlamsız olsa da değerlidir ve ben anlamlıyım, düşüncesi hakimdir. Beckett, “cesetlerle sevişiyorum” derken ölüleri kastetmez. Yaşayan ölülerden bahseder. Samsa ve Meursault, yaşayan ölüdür. Önce toplum, sonra buhran, sonra uyumsuzluk, bireyi modern çağın yaşayan ölüsüne dönüştürür. Samsa sömürülmüş bir birey olarak, çıkarcı ve para düşkünü insanlar/aile içerisinde yok olup giderken Meursault’ın yanında Mary vardır. Bu kadın gayet mutlu bir tip olarak Meursault’ın yanında tezatlık oluşturur. Sanırım Camus burada “düşünen mutsuz, mutlu bir aptaldan iyidir” düşüncesini vermek istemiş. Aylak Adam’ın aradığı ‘tutamak’ bu iki anti tip için de geçerlidir. Hatta belki tüm modern eserler için. Milyar insanın yaşadığı dünya kalabalığında yalnızlaşmak ve ötekileşmek, bireyin aksaklıkları fark etmesi ve toplum karşısında durmasıyla başlıyor ve birey toplum içinde yok olurken aslında var olmaya başlıyor. Babasının mezarına çişini yapan, balkondan dışkısını atan Beckett, susarak verdiği tepki anlaşılmayınca idama mahkum olan Meursault, susarak kendi hayatını böcekten farksız feda eden Samsa, yalnızlığıyla sonsuz arayışta olan Bay C. ... Daha fazla erdemli kalmanın mümkün olmadığı bu düzende, susarak tepki gösterseniz de dışlanırsınız.
Baran Arslan
2020-04-19T01:05:27+03:00“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”