“Gerçekten de modern şiir Mallarme’de de gözlemlendiği gibi, modern dünyanın yalnızlaştırdığı, gerçeklikle bağlarını zayıf düşürdüğü, olup bitene isyan halindeki bireyin şiiridir.” (Cengiz, 2003)


Modern Türk edebiyatının oluşum ve gelişim aşamalarının her birinde medeniyet krizi veya gelenek ve modernleşme karşıtlığı her daim görülür. Bu görünümde modernleşmenin taşınımı gizlidir ve modernleşmenin taşınımı en güçlü desteğini tiyatro ve şiirden almıştır. Modernleşme öncesi kuşaktaki orta oyunları ve divan şiirlerinin oluşturduğu havuz, modern dönemde başta tiyatro ve şiir olmak üzere her bir sanat ve edebiyat yapıtını beslemiştir ve günümüzde de beslemeye devam etmektedir.


Halkı aydınlatmayı ve toplumsal gelişmeyi kendilerine amaç edinmiş yazarlardan oluşan modern dönem edebiyatının yolculuğu bittabi şöyle serimlenebilir: Tanzimat Edebiyatı, Servet-i Fünun Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı, Milli Edebiyat, Cumhuriyet ve Sonrası Edebiyatı. Ancak yazının kapsamını aşmamak için bu dönemleri bir bir açıklamaktan ziyade her dönemde az ya da çok kendine yurt bulmuş Batı’dan intikal eden edebi akımlara, modern Türk şiirinin ilk evrelerine ve son olarak da modern Türk şiirindeki tartışmalara örnekler üzerinden değinerek yazımı sonlandıracağım.


Modern Türk Şiirinde Kendine Yurt Bulan Üç Başat Edebi Akım


Modern Türk şiirinde birbirini takip eden üç akım vardır: klasisizm, romantizm ve realizm. Bu akımların ardından başka akımlar da gelir fakat yazının kapsamı bağlamında bu üç akıma değinmek yeterli olduğu için diğerlerine değinmeyeceğim. En basit anlatımıyla klasisizm ölçülülüğü ve akılcılığı temel alan bir akımdır. Modern dönem, önceki dönemlere bir tepki olarak aklın mutlak hakimiyetini ve böylece insanın hem kendine hem de doğaya egemen olması gerekliliğini vaaz eder. Bunların yanında ahlakın, estetiğin, güzelliğin de kendi içlerinde bir ölçüsü vardır. İşte klasisizm böyle bir düşünce ortamını ifade eder. Klasisizmin insanı sadece bir akıl varlığı olarak kavrayışı bir yönden haklı olarak patlak verir ve o patlak da romantizmi doğurur. Edebiyatta romantizm, insanın salt bir akıl olarak değil, aynı zamanda bir duygu varlığı da olduğunu savunan akımdır. Hatta duyguları aklın önüne koyar. Romantizmde artık keskin sınırlar ortadan kaldırılmış, doğa sevgisinden, insanın coşkusundan vb. de bahsedilmeye başlanmıştır. Fakat gitgide durum laçkalaşmış, biçim güzelliği esasın önüne geçmiştir ve bu noktada da realizm (gerçekçilik) ortaya çıkar. Romantizm klasisizme bir tepki olarak ortaya çıkmışken realizm ise hem klasisizme hem de romantizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Realizm, romantizmin kaybettirdiği anlamın peşine düşer, ilk önem arz eden anlamdır, biçim ondan sonra gelir. Önceki akımlarda var olan “aristokratik” tutum realizmle yerle bir edilir. Realizmde gündelik hayat, sıradan insanlar, sıradan olaylar, sıradan acılar işlenir. Bu tarafıyla oldukça yenilikçi ve toplumcu bir akımdır.


Şiir Mefhumu Tartışmaları: Şiirin Mahiyeti Üzerine Tartışma


Şiir, insanlık tarihinde insanların kendini ifade ettikleri ilk formel araçlardan biri olarak bilinir. Günümüzdeki çalışmaların sonucunda varılan sonuç ilk yazı biçimlerinin şiir formatında aktarıldığıdır; mitsel yazıların pek çoğu şiir formatındadır. Bu nedenle şiirin, insanlığın ilkel bir aracı olduğu söylenebilir ve ilkel araçlar, doğası gereği bir zümrenin elinde olmamalı, bizzat toplumun her kesimine nüfuz etmelidir. İşte bu nedenle Tanzimat Dönemi yazarlarının en büyük gayelerinden biri edebiyatı, sanatı, kısaca her düşünce ürününü elit zümrenin hakimiyetinden çıkarıp halka taşımaktır (Tanzimat öncesi dönemde düşünce ürünlerinin elit bir zümrenin elinde olup olmadığı meselesi tartışmalıdır, bkz: Andı, 2016). Bu taşıma faaliyeti için en kullanışlı araç olarak o dönemde tiyatro ve şiir vardır. Namık Kemal’in, Necip Fazıl’ın ve diğerlerinin tiyatro oyunları kaleme almasının arkasındaki motivasyon da bu olsa gerek. Tanzimat Dönemi’nin ertesinde de yazarlar ürettikleri yapıtlarda biçimden ziyade esasa, muhtevaya önem verir. Örneğin Nazım Hikmet’in cezaevinden oğlu Memet Fuat’a gönderdiği mektuplarında şöyle bir fikir vardır: “Muhteva bakımından ise, ne yalan söyleyeyim, yeni denilen Fransız şiirinden, bizim Türk şiiri bugün de, bundan yirmi sene önce de ileriydi.” (Hikmet, 1998).


Örneğin Orhan Veli’ye açıkhavaozanı, zincirkıran, şiire kasketgiydiren denmesinin nedeni, şiiri toplumun tüm kesimlerine indirme girişimidir. Bu nedenle pragmatik bir halkçı denebilir belki ama Orhan Veli’nin pragmatik yaklaşımı duygulara öncelik vermekten ziyade, aklı öncelik olarak alır. Şiirde esas önem arz edenin süslü cümlelerle durum serimlemesi değil; şiirin gönderiminin, muhtevasının olduğu fikrindedir. Nüktedan tarafını hiçbir zaman bırakmaz. Yeri gelir “Eskiler Alıyorum” şiirinde “rakı şişesinde balık olsam” diyerek geçmişin eleştirdiği yaklaşımı kabul ettirir (Veli, 2021). Yeri gelir şiire Süleyman Efendileri, nasırları sokar (Veli, 2021) ve yaptıkları toplum nezdinde kabul görür. Orhan Veli bu girişimleriyle her şeyin şiirin konusu olabileceğini göstermek gayretindedir. Artık kahramanlık şiirlerinin, destansı şiirlerin esamesi okunmaz (Bir başka deyişle Yahya Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif ve diğerlerinin eserlerinin…). Esas önem arz edenin biçim güzelliği ve ölçünün mutlaklığı olmadığını gösterse de kendini bir ölçüden uzaklaştıramaz. Bu, ateistlerin tanrısızlığı ve dinsizliği kabul ederken aynı zamanda kendilerine tanrı ve din edinmişçesine bu inançlarına tutunmalarına benzer. Yine de Orhan Veli’nin savaşı anlaşılmıştır ve Orhan Veli savaştan istediğini almıştır. Onun ardından gelen şairler şiiri otoritesizleştirmiştir, sivilleştirmiştir, itaatsizleştirmiştir.


Örneğin sivil itaatsiz şair Ece Ayhan, modern Türk şiirinin en yenilikçi, en aykırı, en sivil şairidir. Yine de modern Türk şiirinde kendinden pek söz edilmez. Bunun nedeni şiirlerinin kendi içine devrilmiş yapısıdır. Bunu dedim diye Ece Ayhan’ın dış dünyadan kendini soyutladığı, mistik bir edayla şiirlerini yazdığı sanılmasın. Aksine, her şiiri bir başkaldırıdır, propagandadır, sivil itaatsizlik örneğidir; okuyucuyu harekete geçirmek, yönlendirmek içindir. Kendi içine devrilmesi, şiirlerindeki ahengin alışılmışın dışında (belki de üzerinde) yapısıdır; dilin imkanlarını zorlamış, kelimelere söylenmeyenleri söyletmiştir. Şiirlerindeki atmosfer karamsar, kötücül, karanlık ve acıdır; ekonomik ve siyasi hezeyana uğramıştır. Şiiri yalnızca şiirde bırakmamıştır; bilhassa sokaklara, meydanlara çağırmıştır. Örneğin “Meçhul Öğrenci Anıtı” şiirine bakalım:

"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

Maveraünnehir nereye dökülür?

En arkada sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! dir

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor

Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:

Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik

Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:

Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:

Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında

Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek." (Ayhan, 2017)


Modern Türk şiirinin değişim aşamalarını (kronolojik bir yöntemden uzak kalarak), her aşaması için bir şairin şiirinden örnekler vererek yazımı sonlandırayım.


“Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin

Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için.

Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!

Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,

Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.” (Beyatlı, 2018)


“Savaş onu okulun kapısında yakaladı,

Bir adım kala insanları görmeye.

Elinden kalemini aldılar,

İttiler ölmeye, öldürmeye.

(…)

Tam düşünürken vurdular.” (Asaf, 2010)


“Ne şair kalmış ülkede ne şiir

divanlar unutulmuş

mesneviler parça parça

ey şairlerin sultanı ey Bakî

inanılmaz kafiyeler düşürüp

yıldızlardan

(mef’ûlû mefâîlû)

Ruhunla söyleşirim.” (İlhan, 1992)


Kaynakça

Andı, F. (2016, 11 22). Gelenek Karşısında Modern Türk Şiiri. https://www.youtube.com/watch?v=f53HX8Pw3Zw adresinden alındı.


Asaf, Ö. (2010). Kala. Dokuza Kadar On (s. 39) içinde, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.


Ayhan, E. (2017). Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.


Beyatlı, Y. K. (2018). Kaybolan Şehir. Kendi Gök Kubbemiz (s. 43) içinde, İstanbul: Fetih Cemiyeti Yayınları.


Cengiz, M. (2003). Modernleşme ve Modern Türk Şiiri. İstanbul: Telos Yayınları.


Hikmet, N. (1998). Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar. İstanbul: Adam Yayınları.


İlhan, A. (1992). Bakî'ye Gazel. Elde Var Hüzün (s. 75) içinde, İstanbul: Bilgi Yayınevi.


Veli, O. (2021). Bütün Şiirleri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.