Uzun zamandır yürümediğin yolun yol ayrımını, kıvrımlarını unutmak gibi bu; heves edememek.

Kimsenin ruhunu saramaması, yüreğine dokunacak kadar yaşantında yer edinememesi... Gündelik heveslere yedirilen geniş çaplı yaşamlar. Tesellisi, avuntusu başka yerlerde olan. Çoklu bir sevgiyi bütün insanlara dağıtacak kadar dağınık, hiçbir yerde kalamayacak kadar kendine tutsak. Bütün ruhsuz insanlar gibi renkleri kaybedip siyahın tekinin dünyasına dalmak.


Çünkü siyahken bütün her şey eşit ve olması gerektiği gibidir. Eşit renkte, eşit mesafede ve eşit görünüşte. Sıradanlık, o kadar belirginleşir ki bu dünyada, ötekilerden ayrılan sadece biri var gibi hisseder. Kendini görür bu ayrımda. Giderek uzaklaştığı kalabalık sanki köklerinde tepinip duran, ruhunu kaybettiren onlar değilmiş gibi düşman kesilir bütün renklere. Ki bu renklerin bütünüdür siyah. 


Acısı da, huzuru da, renkleri de, bir et parçasının inisiyatifine bırakılmış bu varlık, siyah dünyaya ulaşınca kendini bulacak. Hislerini, hevesini, tatmayı bıraktığı zevkleri, acıları... Ancak bütün her şeyi kaybedince hatırlayacak. Bundan kaçıp yeğlediği her yaşamda kendinden uzaklaşmaya başlayacak ve asıl o zaman bütün renkler modern kalabalığın elinde kalacak. Kendini yitirdiği her an dünyasından uzaklaşacak. Geriye tek bir yol kalacak ki modern kalabalık, siyahın altında ezildiği zaman mutluluğu yakalayacak.