Ne Kadar Modernistiz?

 Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız ve kendisinden olumlu veya olumsuz bir şekilde istifade ettiğimizi düşündüğümüz bir kavram vardır. O meşhur kavram, modernizmdir. Modern tarım, modern sanayi, modern tıp, modern insan… Buradan şunu anlıyoruz ki, modernizm yaşamımızı etkileyen her şeye mülaki olmuştur.

 Peki, nedir modern veya modernizm? Sözlük anlamına baktığımız zaman; çağdaşlaşma, yenileşme ve günümüze ait olanın savunulmasına modern denilmektedir. Ahmet Cevizci, Büyük Felsefe Sözlüğü adlı eserinde, modern kavramının, Latince "son zamanlar ve tam şimdi" anlamına gelen "modo" kavramından türediğini söylemiştir. Modern kavramını genel bir şekilde tarif etmemiz gerekirse, şunu söyleyebiliriz: Fikriyatta açıklık, hürriyet ve hâkim öğelerden bağımsız bir şekilde hareket etme imkânı sağlayan en son ve en yeni bilgiler bütünüdür.

 Tarihte modern kavramı ilk defa karşımıza, M.S. 6. asırda, antik pagan kültürüne muhalif olan, yeni bir şey ortaya koymaya çalışan ve ortaya koyduğu yeni şeyin varlığını eskinin ilgasına bağlı kılan Hristiyanlık için kullanılmıştır. Ancak tarihin cilvesine bakınız ki, Tanrısal akıldan kopmayı ifafe eden, Rönesans'ın rasyonal aklın yaygınlaşması ile birlikte, Hristiyanlık artık bir irticai faaliyet olarak değerlendirilmiş ve tahfif edilmiştir. 

Peki, üzerinde yaşadığımız veya yaşadığımızı düşündüğümüz Türkiye Cumhuriyeti'nde modernizm nasıl anlaşılmıştır? Buradaki satırlar, duygusal ve duyumsal izlenimlere bağlı olarak ortaya konulmuştur. Türkiye'deki modernizm varlığı ve iştiyaki, şu an kimilerine göre üzerinde varlığının bir devamı olarak ifade edilen Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Lale Devri ile neşet etmiş. Tanzimat ve Islahat fermanları ile büyümüş. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile birlikte başlayan süreçte doruğa ulaşmıştır.

 Bence Türkiye'deki modernizm; yanlış bir şekilde anlaşılmış, yanlış bir şekilde anlatılmış, yanlış bir şekilde uygulanmış ve yanlış bir şekilde gösterilmiştir. Bu söylemin, politik, kültürel, etnik ve ekonomik cenahları hedef alıp, düşman göstermek gibi bir amacı yoktur. Bu satırlar, bu ülkenin geleceğini tayin eden, seçme ve seçilme hakkında sahip olan her fert için geçerlidir. Ki bende onlardan biriyim.

 İlk olarak modern tıp üzerinden bir misal verelim. Günümüzde sağlık sektöründeki gelişmeler, insanın hayranlığını ve hayretini üst düzeyde etkileyecek bir şekilde gelişme göstermiştir. Elbette ki bu gelişmeler insanlık için faydalı olduğu müddetçe muteberdir. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlarken, insanoğlunun ortalama yaşam süresinin, geçmiş dönemlere göre uzaması, bu durumun bir delili olarak gösterilebilir. Ancak tek faydalı olanın modern tıp olduğunu söyleyerek, geleneksel tıbbı geri plana atmak, Prometyan bir tavırdır. Bu Prometyan tavra örnek olarak şu durum gösterilebilir. Bir kimse D vitamini için takviye ilaçların yeterli olduğunu söyleyip, Dünya'nın en büyük enerji kaynağı olan Güneşi görmezden gelirse, bu Prometyan bir tavırdır.

  Daha sonra modern ulaşım gelmektedir. Günümüzde en uzak mesafeler uçak, hızlı tren veya elektrikli olsun ya da olmasın otomobiller ile kısa bir zaman diliminde ulaşılabilir hâle gelmiştir. Günümüzde herhangi bir kimsenin, geleneksel bir biçimde at kullanmayı zorunlu kılması, tam bir şekilde olmasa da yanlış yönleri vardır. Bu söylem yerine şöyle bir şey söylenebilir. Modern ulaşım araçlarının doğaya saldıkları gazların, zararlılığı azaltılmalıdır ve atlar modern ulaşım araçlarının kullanılmasına mümkün olunmadığı durumlarda, atlardan istifade etmeye devam edilmelidir. Bu söylem, yerinde ve itidalli bir yaklaşım olur. 

 Bir diğer konu, folklorik öğelerdir. Bilindiği üzere Türkiye'de mahalli veya ulusal halk ozanları bulunmaktadır. Diğer bir öğe ise Anadolu coğrafyasında bir nevi dansı anımsatan halaylardır. Ozanlar ve halaylar, insanların yaşadıkları çağın aynası konumunda olup, insanı iyiye yönlendirdiklleri müddetçe müddetçe muteberdirler. 

 Diğer yandan isimlerini burada söylemekten imtina etmediğim bazı kimseler de bulunmaktadır. Tabi bu tür kimselerin tekmilinin isimlerini zikretmek, hem bana hem de sizlere müşkülattır. Örneğin; Hadise, Murat Boz, Sinan Akçıl, Gökhan Özen, Murat Ceceli, Berkay, Hande Yener, Serdar Ortaç, Uzi, Reynmen ve Heijan gibi kimseler, modern müzik şemsiyesi adı altında zikredilmektedir. Burada aslında problem bu kimselerin müzik tarzları ve müzik aletleri değildir. Problem bize, en yeni ve en faydalı diye empoze edilmeye çalışılanın, aslında en faydasız, en kötü ve en çirkin olduğunun göz ardı edilmesi ve dinleyicinin maddeden ibaret bir dünyaya mahkûm olmasıdır.

 İnsanların bana göre yanlış anladığı başka bir kısım ise giyim kuşamdır. Martin Lings'e göre giysi, ruha beden sonra en yakın şeydir. Ben bu sebeple, insanın giydiği kıyafetlerin bir anlam taşıması gerektiğini düşünüyorum. Ancak günümüzde bazı kimseler, fabrikasyon usulü, bir ustanın emeğindem geçmeyen kıyafetleri moda adı altında giymektedir. Bu moda ise her ne hikmetse, anlık bile değişebiliyor. Değişen moda ise, bir öncekini üzerinden çok bir zaman geçse dahi aşağılık gösterme gayretindedir. Hülasa giyim kuşam için şu söylenebilir. Önemli olan giydiğiniz şeyin bir marka olup olmadığı değildir. Önemli olan, giyilen kıyafetin sizin benliğinize faydalı olmasıdır. 

 Elbette bu konu ile ilgili daha fazla şey söylenebilir, hatta söylenmiştir. Ancak son olarak şunu söyleyelim. Modernizm, insanın hangisi olursa olsun kutsal ile olan bağlantısını ortadan kaldırmaya ahdetmiştir. Şöyleki kutsal ile olan bağını koparan bir toplum için artık her şey sadece bir maddeden ibarettir. Bu maddeci tavır ise, insan dahil her şeyi sömürme gayreti içerisinde olan tıynettedir. Bu durumun vahametini ortaya koyan bir örnek olarak şu söylenebilir. İnsanoğlu ilk insandan günümüze kadar olan süreç içerisinde, evrensel boyutta iki savaş yapmıştır. Bu iki savaşta, yirminci yüzyılın ilk yarısında olmuştur ve takribi 80 milyon insan ölmüştür. Bu sayı neredeyse, günümüz Türkiye nüfusuna eşdeğerdir. Ancak dünya nüfusu günümüzde yaklaşık 8.5 milyar iken, 1920'li yıllarda 1.8 milyar ve 1940'lı yıllarda 2.3 milyardır. Bu sayısal verilerin verilmesindeki amaç ise şudur. Verilen sayılar karşılaştırıldığında, dünya savaşları gerçekleşti esnada dünya nüfusunun yaklaşık %5'i modernizmin kıskacında ölmüştür. 

 Sonuç olarak ülkemizin modernizm yaklaşımına binaen, hülasa ve kesin olarak şu söylenebilir. Bizler din, toplum, kültür, sanat, ekonomi ve eğitim gibi bütün hayatî alanlarda modernizmi yanlış anlamış ve yanlış bir şekilde yaşatmaya devam ediyoruz. Modern(!) insan ise; tedavi etmedi hasta etti, yaşatmadı öldürdü, susmadı hep konuştu ve hep kendisinin ötekini aşağılayarak yüceltme çabası içinde oldu. Ne kadar da büyük bir balonsun, ey Modernizm!