Sadece mobil uygulama özelliği olan yeni nesil dijital içerik platformu Gain, en fazla 20 dakikalık içerikleri ile oldukça beğenilmekte. SLOT Medya’nın yapımcılığını, Ümit Oktay Aymelek’in yönetmenliğini ve Murat Sercan Subaşı ile Ümit Oktay Aymelek’in birlikte kurgusunu üstlenmiş olduğu üç bölümlük ‘’Beni Kendimden Koru’’ adlı Mersin-Tarsus’ta geçen belgesel bu içeriklerden biridir. Yapım, sosyal yaşam içerisinde bir alt kültür öğesi olarak damgalanan ‘’modifiye gençliği’’ni en yalın hali ile bu kültürü yaşayanların gözünden izleyiciye sunmaktadır. İki kuzen olan Ümit ve Emin’in pazar günü gerçekleşecek olan yarışta birlikte yarışacak olmaları teması ile bağlantılı olarak hayat hikayeleri ve sosyal yaşamları izleyiciyle buluşmaktadır.


Bölüm 1: Alemde İsmin Var

 

Tarsus organize sanayide Kemal ustanın dükkanında başlayan, Ümit (23) ve Emir’in (21) Pazar günü yapılacak olan yarışı üzerine diğer motorcular arasında usta-çırak, birbirini yetiştirme ve ‘’motor kaldırma’’ temalı tartışmalardan bir erkeklik rekabeti yaratıldığı göze çarpmakta ve ortamda mizahla karışık bir güç gösterisi ortaya çıkmaktadır. Genel anlamda modifiyenin ne olduğu ve bunu neden yaptıklarını anlatan motorcular, uzun yıllar emek vererek motorlarını dizayn ettiklerini ve kendilerine göre bunun bir ‘’aşk’’ olduğunu dile getirmektedir. Bölümün akışı boyunca motorculardan çoğunun genç erkeklerden oluşması dikkat çekmektedir. Ustalarının yanında küçük yaşta tamirciliğe başlayarak modifiye kültürünü öğrenmiş olan gençler bunu meslek haline getirdiklerini ifade etmiştir. Küçük yaşta bu işe başlamaları ustalarını kendilerine rol model aldıklarını göstermekte ve kendilerine sosyal yaşamda bir aidiyet bulabilmek için boş zamanlarında bile bir arada vakit geçirmek istedikleri görülmektedir. Motorların modifikasyona uğraması subabından bijonuna, lastiğinden farlarına kadar birçok teknik materyalin değişimden geçmesi ve sürücüsüne uygun tasarlanması demektir. Günümüz Türkiye’sinden meseleye bakacak olursak otobanlarda araç sürücülerinin hiçbir zaman anlamadığı ‘’dikkat çekmeye çalışıyorlar, ölüp gidecekler’’ dediği modifiye kültürde motora yatılmasının sebebi yola uygun hale getirilen motorun tüm uzuvlarının inceltilmesi ve yola tam oturtulması gereğinden doğmaktadır. Bu sayede rüzgar kesilmekte ve motorun düz bir şekilde gitmesi sağlanmaktadır. Sürücü kendisini bu şekilde koruyabilmekte ve esasında toplumun kendilerine baktığı imajdan sıyrılarak motora yatış amaçlarının gösteriş olmadığı açığa çıkmaktadır. İşin ilginç tarafı aynı ilgi alanları dahilinde buluşan bu insanların aslında bir ‘’cemaat’’ oluşturmuş ve yarış sonrasında kazandıkları parayı bile ‘’modifiye adına’’ birlikte harcıyor olmalarıdır. Sosyolojik anlamda modifiye cemaati benzetmesi yapmak, gönüllü bir aradalık içinde olan bu erkeklerin sosyalleşme biçimlerini tanımlamak bakımından hiç de yanlış olmayacaktır. Ümit ve Emir’in birlikte kuzen oldukları için yarışmayı kabul ettikleri, başka biri olsa bu yarışın olmayacağı ayrıca Kemal ustanın da buna zaten müsaade etmeyeceği Ümit tarafından dile getirildiğinde bu benzetme daha net anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda modifiye erkekliğinin raconunda sosyalizasyon sürecinde birincil ilişkilerin yaygın oluşu Ümit ve Emir’in yakın çevre dışından biri ile yarışmak istememeleri üzerinden bir kez daha görülmüştür. Kemal ustanın evlendiği için yarışı bırakması Türk toplumunda ‘’evlilik ve baba olmak’’, inşa edilen erkeklik kimliğinin son ve tamamlanma aşamalarını göstermekte, Kemal usta örneğinde görüldüğü gibi artık ailesine karşı sorumlu olan erkeğin kendi kişisel zevklerinden feragat etmesi beklenmektedir. Ayrıca Ümit’in kendileri gibi modifiye işi ile uğraşan bazı kişilerin serseri olduğu ancak kendilerinin efendi çocuklar olduğu söylemi üzerine alt kültürün kendi içinde yeniden üretilen bir kültür ortaya çıkarması sonucu kutuplaşmalar yarattığı görülmektedir.



Bölüm 2: Yaşıyor Gibiyiz

 

Toplumsallaşma içerisinde birey her daim bir ötekine muhtaç olması ve kendisini öteki üzerinden tanımlama ihtiyacı hasebiyle ‘’kimlik inşası’’ sürecinden geçmektedir. Modifiye kültürde erkek kimliğinin inşasını belgesel boyunca gerek görsel gerek işitsel imgeler, zincir kolye, gucci amblemli şapka, duvarda asılı türk bayrağı (milliyetçilik göstergesi), argo, dövme, özlü söz mahiyetinde söylem, takma isim ve rekabet kapsamında göstermektedir. Alemde tek olmak ve ismini duyurmak için erkekliğin bu özellikleri taşıyan bir kimlik olması grup üyelerinin birbirinden beklediği özellikler olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle belgesel boyunca hip-hop ve rap müziğin motor, sürücü ve yol sahnelerinde karşımıza çıkması da müziğin ait olunan kültür ile bütünleşen ve kimliğin inşasında şekillendiren bir unsur olduğunu yansıtmaktadır. Ayrıca gençlerin motor ortamı dışında kendilerini ifade edecek bir sosyal ortamlarının olmadığı kendi cemaatleri dışında pek sosyalleşmedikleri görülmektedir. Bu örnek ‘’modifiye’’ ile idealleştirilen erkek kimliğinin ait oldukları çevrede kabul görmesini sağlamaktadır. Ümit Can ve arkadaşının mangal yaptıkları sahnede Ümit Can’ın kullandığı ilk motorun civardaki en iyi tek motor olduğunu ifade etmesi ve arkadaşının ‘’bana bile satmadı’’ söylemi üzerine modifiye kültüründe lider bir erkek olmak ve farklılaşmak isteyen birey tezahürü ile karşılaşılmaktadır. Çünkü ikinci bölüm seyirciye Ümit Can ve Emir’in zorlu bir yaşantıları olduğunu ve çeşitli sıkıntılar çektiklerini oyuncuların kendi ifadeleri üzerinden aktarmaktadır. Ümit Can’ın askerden döndükten sonra bazı yanlış davranışları sebebi ile kendi hayatının düzenini bozduğunu ifade etmesi ve Emir’in de babasının cezaevinde olması iki kuzeni modifiye kültür içinde daha da yakınlaştırmaktadır. Bu durum aslında gençlerin tutku ile bağlandığı ve kendilerini ifade edebildikleri tek yerin ‘’Kemal usta’nın’’ yanı oluşunu da açıklar niteliktedir. Gençler kaç saniye içinde otobanda yolun sonuna gidip geleceklerini hesaplatmakta ve ne kadar az süre içinde bunu başarabilirlerse o kadar ‘’yenilmez ‘’ olabileceklerini düşünmektedir. Toplumsal cinsiyet kapsamında erkeklik kimliğinin demir kafesi içerisine hapsedilen erkeklerin toplumda onay alması ‘’yenilmez, cesur, güçlü ve her şeyi yapabilecek kişi’’ olabilme noktasında mümkündür. Ayrıca Ümit Can tişörtünü gösterdiği sahnede tişörtün üzerinde ‘’çılgın motorcu 33 Mersin’’ ve hemen altındaki ‘’beni benden daha çok sevdiğine inandığım tek insan canım anam’’ yazısı göze çarpmaktadır. Yarış için gün sayarken Ümit Can ve Emir arasında yarışmak ve kazanmak üzerine birbirlerine göz dağı vermeleri sonucu erkeklik kimliği ‘’yarış ve rekabet’’ ile bütünleştirilip öteki üzerinden yüceltilerek ritüelleştirilmektedir. Gençler toplumda kabul görmek istemekte ve insanların kendilerini yanlış anladığını düşünmektedir. Bunun sebebi ise kendileri ile aynı etkinliği yapan ve aynı ilgi alanına sahip ‘’ötekilerdir’’. Gençler arasında motor yarışlarının ‘’biz ve öteki’’ üzerinden ifade ettiği anlam en belirgin ‘’Tarsuslular Mersinlileri paramparça etti’’ söylemi üzerinden yaratılan kutuplaşma ile okunmaktadır. Kendi içlerindeki samimi ilişkilerin yarışı kaybetseler dahi korunuyor olmasını Emir şöyle ifade etmektedir:


‘’Kaybedersek rezil olduğumuzla kalırız ama yine beraber yer içeriz’’


Bu söylem Emile Durkheim’ın mekanik-organik toplum ayrımında mekanik toplum özelliği gösteren Tarsus modifiye ekibinin sosyal yaşamlarının sacayağı gibi birbirlerine bağlı olduğunu göstermektedir. İyi günde ve kötü günde herkese, herşeye karşı sadece ‘’biz’’ inancı taşımaları ile aralarındaki yakın ilişkinin oldukça kutsallaştırılmış olduğu anlaşılmaktadır.




Bölüm 3: Otobana Bekleriz

 

Ümit Can’ın amcasının oğlu, Ümit Can askerden dönmeden 1 ay önce vefat etmiş ve kendisi bu durumdan çok etkilendiğini ifade etmiştir. Kuzenini çok sevdiğini ve sevdiklerini kaybetme korkusu oluştuğu için motordan soğuduğunu söylese de yine de kopamadığını dile getirmiştir.


Üç bölüm içerisinde de göze çarpan motorcular arasında kendilerini ötekilere karşı savunma biçimi olarak, ‘’bu alemde ismimiz’’, ‘’bu alemde tekiz’’ gibi söylemler olmaktadır. Bunun belirgin örneklerinden birisi Kemal ustanın ‘’Adana-Mersin yarışlarını kovalıyoruz. Teknolojiyi takip etmezsen geri kalıyorsun. Hep bir adım ileride olman lazım. Geri kaldın mı bitti. Bu alemde yoksun.’’ söylemi toplumda olumsuz damgalanan ve ikincil plana atılan modifiye kültürünü öne çıkarma istencini yansıtmaktadır. Yarış öncesi Ümit Can ve Emir’e yöneltilen ‘’motorculuk ve serserilik’’ temalı olduğu anlaşılan sorular üzerine geçen diyalog ele alınan tezi doğrulamaktadır:


Emir: Abicim şimdi bu serseri olayına gelirsek, şimdi ben sana şöyle anlatayım. Bu dağcılar var ne bileyim dalgaya karşı sörfçüler var, jet skiye binenler var. Ne bileyim yarış arabası kullananlar var, şimdi bunlar korkmuyor. Bunlar tırmanıyorlar bunlar tırmanırken de televizyonlarda bunları zevkle izliyorlar bakıyorlar. Şimdi o öyle yapınca bunlar iyi. Ee biz böyle mi yapınca kötü abi? Bizimkisi yasa dışı onlarınki yasa içi. Şimdi bizim canımız bir yere bağlı değil. O adamların da canı bir yere bağlı değil. Biz kendi canımızı tehlikeye atıyoruz. Milletin canını tehlikeye atmıyoruz.


Ümit Can: Motora binen serseri değildir. Motora binenleri serseri görenler serseridir. Çünkü bu serserilik işi değil yani. Sonuçta bu da bir kul yapımı. Allah’ın bir lütfu yani. Neden serseri ola ki? Modifiye yaparsın efendi bir çocuksundur. Biz mesela efendiliğimizi hiçbir zaman kaybetmedik (Gülüyor).


Emir: Bizim de tutkumuz bu yani abi. Üzerine yatıyoruz zevk alıyoruz biz. Onlar da tırmanıyor zevk alıyorlar. Milletin bakış açısına bakacak olsaydım bugüne kadar ben şu an motora değil bisiklete binerdim. Modifiye ile işim olmazdı ben milletin sözünü dinlemiş olsaydım. Ama bizimkisi bir aşktır abi tutkudur biz bu sevdadan vazgeçemedik. Kavga, dövüş, hır gür bunlar bizim işimiz değildir abi.


Ümit Can: Şimdi soytarı bir insan vardır serseri bir insan vardır. Uyuşturucu alıyordur, alkol alıyordur. Ne bileyim caddeye çıkıyordur egzoz açıyordur. Milleti rahatsız ediyordur. O serseriliktir. Onlar yüzünden bizim de adımız kirleniyor.


Emir: Estağfurullah, serserilikle hiçbir alakamız yoktur. Abi biz yapıyoruz bu şekil, oynuyoruz motorla kesiyoruz biçiyoruz. Bizim motorumuzu biz günde bir defa yıkıyoruz karşıya koyuyoruz izliyoruz, seyrediyoruz yani biz böyle serserilik yapmıyoruz.


Ümit Can: Hıh. Bu memlekette serserileri bitiremezsin yani o kadar serseri var. Kimse bitiremez bu serserileri.



Diyalogdan da anlaşıldığı üzere ‘’biz ve öteki’’ ayrımında ‘’biz’’ güvenli, ‘’öteki’’ tekinsiz (serseri) olarak ifade edilmiştir. Emir’in de ifade ettiği gibi ‘’bizimkisi yasa dışı onlarınki yasa içi’’ söylemi toplumsal bir damgaya maruz kalmış bir alt kültür örneği olan ‘’modifiye gençliği’’nin illegalite ile ilişkilendirilmesinden duyduğu rahatsızlık oldukça açıktır. Gençler, toplumda sırf statü konumlarından dolayı kabul gören ekstrem sporların beğeni ile karşılanıp kendilerinin neden ikincil plana atılıp serserilik ve illegalite ile damgalandığını sorgulamakta ve konuya eleştirel yaklaştırmaktadır. Ayrıca gençler, toplumun kendilerine karşı önyargılı olduklarını düşünmekte ve insanların, onların kişisel zevk ve beğenilerine karşı sosyal anlamda dışlayıcı yaklaştıklarını söylemektedir.



Bölüm sonunda yarış sportmen bir şekilde gerçekleşmekte ve kazanan Ümit Can olmaktadır. Ümit Can kimsenin kendisini geçemediğini ve geçebilenin de çıkmayacağını söylerken yanılmamış olduğunu, yenilmez erkeklik imajı sergileyerek, ‘’Ben bir önceki videomda konuşmuştum zaten. Beni kimse geçemez. 81 ilde beni kimse geçemez’’ ifadesi ile kutlamaktadır. Sonuç olarak üç bölüm boyunca modifiye kültürü üzerinden ele alınan erkek kimliğinin kendi içinde oluşturduğu cemaatin, sonu kazanmak da kaybetmek de olsa birbirlerini koruduğu görülmektedir. En nihayetinde hem kendileri arasında hem de ‘’öteki’’ erkeklikler kapsamında bir rekabetin süregeldiği ‘’yarışa davet’’ ile modifiye kültürünün bir hegemonya biçimine dönüştüğü anlaşılmaktadır.