Toplum, insan ve ruh. Anlaşılması pek de güç olan üç kavram! Bam. Bam. Ruhu, on ikiden vurmayı başarmış bir celladın naçizane sevinci, para manyaklarınca öpülesi. Soykırım veya anti militarist olan cinsinden, ruh kırım* işkenceye maruz kalmış bizlerin vaziyetidir.


Ben, üç bilinmeyenli denklemin en bilinmezindeyim. Küfrümün sol kaşını deldirdim, süsledim en cilveli gövdesini. Ancak böyle ezebiliyorum dişlerimin arasında, patronlarımın içine kaçan çocukluk cinlerimi. Tanrım, kaygı pompalamaktayım. Bana bu tekdüzelikten kurtuluş ver. İhmallerimin arasına bir ömür sıkıştıramam.


Kesikler, kanlar, makineler, arzular ve cinnetler biçiminde dışa vuran içsel bunalımlarımın 'tanrıcıklarına' isyankârlığım, kıssalardan* üremiş bir helezonun son kıvrımında olduğum izlenimini uyandırır çoğunlukla. Oysaki her gece, gözlerim uyku ile sevişmezden evvel firavun secdeme de kapanırım? Günaha aşık bir azizlik hali ve de yalnızca bir acizlik mi bu? Bilinmez.


Kim olacağımı belirlemek için toplanan protokolün kanıları ve varoluşçu inançlarımın keskin dişleri, yüzüme asık ve çiçek bozuğu bir maske iliştirdi; bana kalan, benden ibaret delikli bir surat oluverdi, o gece. Koş! Koş! Dilime düşen kelimeleri kaç ibretlik dakikada tüketebiliyorsam eğer, ne kadar dehşet kabiliyetlere sahip bir varlık izlenimi sunabilirsem ayrıca, varlığımı istimlak edenlerce övülecek ve edemeyenlerce saydırılacak bir sanat eseri mahiyetine erişebilmekle; motivasyon yiyeceğim. Ben, kendimi tüketeceğim.


Bitti, hepsi bu kadar.


...