Kasım ayına gelindiğinde sokaktaki hava dayanılmaz bir hal almıştı. Bakkalın müdavimi olan iki sinek, buğulanan cama konup gezinirken ayakları buz kesmişti sanki. Arto, yeniden bulgur paketinin üstüne doğru süzülünce Mirço da onu takibe koyuldu. Bakkal Kazım Amca, birbirini takip edip duran sinekleri fark etse de oralı olmadı. Yanlışlıkla dükkandan dışarı çıksalar, soğuktan donarlar nasılsa diye düşünüyordu belki de. Gelen müşterileri rahatsız etmedikleri, açıkta satılan ürünlere konmadıkları sürece sorun yok demekti. Bulgurun naylon paketi üstünde gezinirken Arto yine dengesini sağlayamayıp yuvarlandı. Mirço, arkadaşının sakarlığına epey alışık olduğu için yanına uçarak ona yardımcı oldu. Hemencecik toparlanan Arto, arkadaşıyla en sevdiği oyunu oynamak için yeniden havalandı. Raf arasındaki sakız paketlerinin çevresinde, yakalamaca oynamaya bayılıyorlardı. Kaybedeceğini anlayıp uçuşa geçen Mirço, büyük bir hevesle meyvelere yöneldi. Fakat onun gidişini gören Kazım Amca yerinden kalkınca korkarak geriye döndü. Arto, ekmek dolabını seyrederken ayaklarını birbirine ovuşturmuş ve derin düşüncelere dalmıştı. Yanına gelen Mirço da önce kanatlarını çırptı ve arkadaşını taklit etmeye başladı. Sinirlenen Arto, bir anda Mirço'nun üstüne çullanıp güreşe tutuldu. Kendilerini öylesine kaptırmışlardı ki aynı öfke ve kararlılıkla ayağa kalkan Kazım amcayı fark etmediler. Rahat bir nefes alan Kazım amca, elindeki peçeteyi kaldırımdaki çöp kutusuna attı.