Slot Medya ekibinin son günlerde gündemi meşgul eden göç konusu üzerine geçmişten bugüne siyasilerin göç politikalarına dair hazırladıkları kolaj mahiyetindeki "Mülteci Krizi: Nereden Nereye?" adlı içerik, düzensiz göç politikalarının yarattığı sosyal, toplumsal ve ekonomik sonuçları bir kez daha gözler önüne seren nitelikte.


Kurgu ve editörlüğünü Ümit Oktay Aymelek’in üstlendiği video içeriğinin hazırlanmasında Onur Tuncay, Helin Jülide Tübe ve Murat Sercan Subaşı gibi isimlerin de yer aldığını görüyoruz.


Video günümüzde küresel bir şekilde kriz yaratan göç olgusunun başlangıç zemini olarak Arap Baharı'na dair görüntüler ile başlıyor. Ardından Suriye’de ve Afganistan’da yaşanan siyasi karışıklıklar ve savaşların görüntüleri ile karşılaşıyor, göçmenlerin yersiz ve yurtsuzlaşmış insanlar olarak yaşadıkları zorlukları izliyoruz.

Tüm bu haber görüntülerinden kesitlerin ustalıkla birleştirilmiş kolajına bakarken aklımızda bir düşünce beliriyor elbette… Siyasi ve ekonomik çıkarların yarattığı her koşulun bazı hayatları değersizleştirdiği ve bu hayatların her daim "ölüme atılabilecek kurbanlara dönüşebildiği" gerçeğini hatırlıyoruz.


Videoyu baştan sona seyrettiğimde ise kendi adıma konuşmam gerekirse Wallerstein’ın Dünya Sistemi Teorisi'ni hatırlamam kaçınılmaz oldu diyebilirim. Merkez ülkeler, çevre ve yarı çevre üzerinde kurdukları ekonomik ve siyasi üstünlüğü bu ülkelere karşı bir bağımlılık olarak kullanılabilmekteler. Koşulların belirsiz olduğu durumlarda çevre ülkeler, yarı çevre konumuna düşebilir ya da merkezi bir konuma düşebilir. Tamamen ekonomik ve siyasi üstünlüğe göre şekillenen bu karşılıklı etkileşim esasında oldukça kırılgan bir yapıya işaret eder. Ancak şu bir gerçektir ki bu teoriye göre çevre her daim merkeze bağlıdır. Dünya sistemi, kapitalizmin sonsuz kaynaklarından(!) beslenme ve sermaye birikiminin arzusundadır. Göç krizinin de ortaya çıkış nedenlerinin başında bu problematiğin geldiğini söylemek mümkün.


Bir tarafta sonsuz kaynaklara sahip olmak isteyen ve çevreyi sömürerek kaynaklarını çoğaltmak isteyen merkez varken diğer tarafta bağımlılığından ötürü tek başına adım atamayan çevre ülkeler vardır.


Videoda 6.05. dakikada geçen "Uzmanlara göre Suriyeli ve Iraklı mülteciler Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında koz olarak kullanılıyor." cümlesi bu karşılıklı bağımlılık ilişkisini göç meselesi üzerinden çok net açıklar nitelikte.


Fakat unutulmaması gereken şey, ülkeler arasındaki bu ilişkinin esasında jeopolitik bir savaş olduğu…


Mültecilerin yaşadıkları kabulsüzlüğün yarattığı bu belirsizlik ise Agamben’in "istisna hali" kavramını aklımıza getiriyor. Agamben, istisna hali ile hukukun normal olanı yarattığı an ortaya çıkan ve yine hukukun kendisini görmezden geldiği canlı yaşamı içine katarak oluşturduğu biyopolitik alanı tanımlamaktadır.


Esasında, siyasal olanın sınırlarının hangi istisna anında belirsizleşeceği ve hukukun yasasız bir yasaya dönüşeceğini anlatmaya çalışan bir kavramdır. Agamben, bu noktada mülteci sorunlarına ve göç konusuna da değinerek "kamp" kavramını ortaya atar.


Kamp, istisna halinin kol gezdiği her yer olabilen soyut bir kavramdır. Mülteci kampları da buna dahildir ve mültecilerin yaşamının istisna halinin kol gezdiği durumlarda ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgide nasıl ölümden yana kullanılabilecek bir şeye dönüştüğünü anlamak için oldukça verimli bir kavramdır.

Agamben’e göre siyasal olan yasasız yasalarını homo sacer yani kutsal insan üzerinden öldürebilme noktasına kadar götürebilen bir ölüm politikası dahi olabilmekte, yani ona göre biyopolitikalar esasında ölümün politikalarıdır. 

Mülteci krizinin nereden nereye gittiğini seyrederken dünya sistemindeki bu jeopolitik savaşların ve anlaşmazlıkların "canlı yaşamını" nasıl ölüme sevk edebilecek kadar belirsiz sınırlara sahip olduğunu tüm bu örnekler üzerinden anlayabilir, Slot ekibinin hazırladığı videodaki göçmen botları, göçmen kaçakçılığı ve göçmenlerin sınırlara akın etme görüntüleri üzerinden somutlaştırabiliriz.


Fakat sadece bununla sınırlı kalmayan başka sorunları da göz ardı etmemek gerekiyor. Örneğin, düzensiz göç politikalarının kültürel, ekonomik ve sosyal anlamda yarattığı dönüşümlerin göç alan ülkede yarattığı toplumsal değişmenin pek olumlu yönde olmadığını söylemek mümkün. Slot ekibinin hazırladığı videoda bariz görünüyor ki, mülteciler enformel sektörlerde güvencesiz çalıştırıldıkları için hem suça itilebilme oranları artıyor hem de çalışma koşullarından ötürü hayatları değersizleşiyor.


Velhasıl, ülkeler arası ekonomik ve siyasi anlaşmazlıklar, küresel düzendeki hegemonik güç ve tahakküm istenci dünyanın dengesini bozuyor. Neticede, insan yaşamının bu kadar değersizleştiği ve bunun siyasiler tarafından insanların yüzüne açıkça vurulduğu bir çağda yaşıyoruz artık. Bu yüzden de nereden nereye gideceğini kestiremediğimiz bir düzenin içerisinde küresel kapitalizmin makro çıkarlarının yarattığı sorunlara karşı duyarlı olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey kalmıyor.