Yıkıntılar arasında ne bulsam toplamaya çalıştım. Bir saksı bulsam ellerin canlanacaktı gözümde. Fesleğenleri gördüm. Damağımda bir tat duyuyorum. İyot kokusuyla, saçlarıma çarpan rüzgarla. Hepsi yıkık.

Bir şeyler topladım, onları gördüm. Ağaçtaki akasyalar uçuyor, saçları dalgalanıyor. Saçları hep dalgalı, omuzlarına uzanıyor. Kendini en güzel hissettiği zamanlar. Uzun bir yolculuğa çıktığını bilmiyor. Fakat orada olduğunun farkında. Renkli çiçeklerin olduğu Rumeli’ye çıkmak istiyor. Yürü. Yürü. Yürü. Bulamayacağız. İkisini yan yana görmek istiyorum. Sahiciden de öyle göründüklerine inanıyorum. Biri diyor lüzumsuz adam. Öteki diyor ki hişt hişt. Ben, önce ellerini gördüm diyorum.

Posta kutusu nereye götürecek onu? Uzun bir seyahate. Uzun bir seyahatte. Gözün yollarda. Mevsimler geçiyor, iklimler değişiyor. Koridorlarda koşuyorum. Puslu camlarda arıyorum ikisini. Basamaklar gözümde büyüyor. Defterlerimi kapattım. Yazacak sayfalarım kalmadı. O yapraklarda yer bulamıyorum. Biraz koyu. Biraz disneyland. Biraz İstanbul. Güz yaprakları. Uçuşan harabeler. Yıkıntılar arasında fesleğenleri göremiyorum. Sen görüyorsun. İkiniz de görüyorsunuz. Onları koparmanı engelliyorum. Keşfedilmemiş asfalt yollardan gideceğim. çiçek açmasına müsaade etmeyeceğim. Onları boğazın o serin, büyülü derinliklerinde. Unutmabeni çiçekleri. Oradaydım. Yakaladım. Seni çekip almak istiyorum oradan. Seni de. Sizi de. Siz kalın istiyorum. Sizin gizi. Sizin büyüsü. Mehtaplı gecelerimde kol düğmelerini düşledim. Günleri yudumladım. Radyo frekanslarıyla oynadım. Rıza’yı dinledim. Sonra sordum, Rıza değilmiş. Sildim. Günleri yeniden kodladım. Günleri kazıdım zihnime. Tekrar unuttum, yeniden hatırladım. Hepsini kapadım bantladım. Ve seni almaya geldim. Bir daha oraya gitmemek üzere. Yıkıntılardan seni bulup çıkardım. Sizi oraya hapsettim.