Mustafa Kutlu 80'lerde yazmaya başlayan, nevi şahsına münhasır bir hikaye anlayışıyla yazan bir yazardır. Dil ve üslup olarak geleneksel hikâyeciliği sürdürse de postmodern anlatının imkanlarından da yararlanır.

"Bu Böyledir" adlı hikâye kitabı birbiriyle bağlantılı sekiz hikâyeden oluşur. "Bu Böyledir" adlı hikâye çerçeve hikâyedir.  

Kitabın kapağında da “Hiç” ibaresi yer alır. Tasavvufa göre bu dünya bir “hiç”tir. Bu ibare de bu dünyanın geçiciliğini ifade eder. Hikâyenin atmosferini oluşturan modern dünyanın bir hiç olduğunu ifade eder. 

"Bu Böyledir" ifadesi bir hüküm olarak Kur’an-ı Kerim'de sık sık görülür. Verilen hükmü vurgular. Kitabın ismi de modern dünya hakkında verilen hükmü vurgular.

Baş karakter Süleyman Koç'tur. Süleyman Koç; lisede felsefeden, yani modern düşünceden kalmış, ne modern hayatta tutunabilmiş ne de gelenekten tam anlamıyla kopabilmiş, ikisi arasında bocalayan bir karakterdir. Hayatta istediği yere gelememiştir. 

Hikayelerin ana mekânı lunaparktır. Lunapark modern hayatı temsil eder. Modern hayatın kaotik yapısını ve çıkışsızlığını gösterir. Modern kentler parkın çevresine kurulur. Cumhuriyet döneminde bu yüzden şehirlere parklar yapılmaya başlanır. Kitapta mekân olarak parkın seçilmesi akla iki metni getirir. Birincisi Tarık Buğra’nın Yağmuru Beklerken romanıdır. Bu romanda kasabaya park açılışının toplumsal hayatın değişimine etkisini anlatır. Bu Böyledir kitabında Red Cephesi öyküsü bu konuya değinir. İkincisi Necatigil’in Yol adlı oyunudur. Bu oyunda iki genç çiftin parkın içinde kayboluşu ve çıkışı bulamayışı anlatılır. Tıpkı Son adlı hikâyedeki gibi parkın çıkışsızlığı vurgulanan temadır. Lunaparkın kendisinden başka her şeyi karartarak parlaması modern hayatın insanın ferdiliğini yok sayan, üstünü karartan aydınlığıdır. Neonları, floresanları, renkleriyle insanı kendine çeken hatta yutan eğlencesini, ihtişamını temsil eder. Her yerden görülmesi ve duyulmasıyla modern hayat insana daima ben buradayım der. Lunaparkın ışıkları, renkleri Süleyman’ı da buraya çeker. Yani modern hayata çeker. Süleyman'da modern hayata doğma ve çekici yanlarını yaşama isteği vardır. 

Kitapta birçok metafor vardır.



Birincisi:

Sırıtkan tavşanı devirme metaforu: Lunaparkta tüfekle atış yapılıp hediye kazanılan oyundur. Modern hayatın içinde insanın yakaladığı talihleri ifade eder. Modern ve kapitalist çağda önemli olan zamanı yaşamak değil tavşanı devirmektir. Süleyman vurmak ister ancak vuramaz.  



İkincisi:

“Yeni bir gömlek giyebilsem” der Süleyman. Buradaki yeni bir gömlek yeni bir zihin ve bakış açısıdır. Felsefeden kalmasıyla da ilgilidir bu. Felsefe modern düşünceyi temsil eder. Süleyman modern düşünceyi öğrenemez. Yeni bir gömlek giyemez. 



Üçüncüsü:

Felsefeden kalmaktır. Süleyman bütün derslerden geçer ama felsefeden kalır. Felsefe modern düşünceyi temsil eder. Modern düşünce modern hayatı, şehri oluşturur. Yani felsefeden kalmak modern hayattan da kalmaktır.


Kasabaya lunaparkın açılmasıyla elektrik gelir. Elektrik geceyi gecelikten çıkarır. Geleneksel yaşamda gece yaşam durur. Lunaparkın açılması ve elektriğin kasabaya gelmesiyle yaşam gece de hareketlenir. Yorgancı Hafız “Gece gecedir, gündüz de gündüz.” der. Geleneksel yaşama müdahale edilir. Ahmet Haşim de bu konuyu Müslüman Saati adlı denemesinde işler. 

Hikâyede metinlerarasılık sık görülür. Örneğin “Mağlupken ordu, yaslı dururken vatan.” mısrası Yahya Kemal’in Açık Deniz adlı şiirindendir. Süleyman Koç’un modern hayat karşısındaki mağlubiyetini ifade eder. “Atalım, vuralım, devirelim kâm alalım dünyadan” mısrasıyla Nedim’in Sâdâbâd Şarkısına gönderme yapar. Ancak Nedim’in şarkısı “Gülelim, eğlenelim...” ile başlarken değiştirilmiştir. Çünkü artık dünyadan gülerek eğlenerek kâm alınmaz. 

Mustafa Kutlu bu eserinde Süleyman, Zinnure, Yorgancı Hafız Yaşar ve lunapark üzerinden modern hayatın geleneksel hayatı nasıl etkilediğini anlatır.