Cemil Meriç, bir "aydın"a sorulan “Sizin klasikleriniz nelerdir?” sorusuna aydının “Bizim klasiklerimiz yoktur.” cevabını verdiğini aktarır. Bunu okuduğum zaman hayretler içinde kalmıştım. Gerçekten bizim klasiklerimiz yok muydu? Bizim Batı edebiyatındaki klasikler gibi unutulmaz eserlerimiz ve yazarlarımız yok muydu? Sözü geçen aydın haklı olabilir miydi? Bu aydın kişi, ayrıntılı bir incelemenin sonunda bizim eserlerimiz ve Batı edebiyatı eserlerini inceleyerek mi bu sonuca varmıştı yoksa öylesine işkembeden mi sallıyordu? Cevabı ne olursa olsun bir zihniyeti yansıttığı kesin. Bizim, Türk okur-yazarları olarak orta yolu tutturamamak gibi bir özelliğimiz var maalesef. Kimimiz Batı’yı göklere çıkarırken kimimiz Batılı kavramların üzerinde tepinmekten zevk alıyor. İşte böyle bir ortamda nesnel düşünmek zorlaşıyor. Yapılan değerlendirmeler belirli etiketleri yiyerek kenara konuyor veya değerlendirmeye bile alınmıyor.

Bu çarpıcı anıdan hareketle ben de soruyorum, bizim klasiklerimiz nelerdir? “Türk Klasikleri” denince akla hangi eserler gelmelidir? Tabii bu soruların cevabı da yukarıda zikrettiğim nedenlerden çeşitleniyor. İşin içine siyasi eğilimler de giriyor. Bazı eserler kılı kırk yararcasına incelenirken bazılarının adı bile geçmiyor. Bu konudaki en kapsamlı çalışmalardan biri şüphesiz Büyük Türk Klasikleri’dir. (Ötüken Yayınları)


Tabii ki bu çalışmada da eksikler veya görmezden gelmeler mevcut. Örneğin ilk göze çarpan eksik Cumhuriyet Dönemi şiirinde Nazım Hikmet’in bulunmayışıdır. Sanırım günümüzde taraflı tarafsız herkesin hakkını vereceği üzere Nazım’ın en azından Kuvâyi Milliye Destanı Türk edebiyatı klasikleri arasına girmiştir. Fakat sonuç itibarıyla Büyük Türk Klasikleri, "Bizim klasiklerimiz nelerdir?" sorusunun cevabı olabilecek niteliktedir.


İncelemeye konu olan Kutadgu Bilig, klasiklerimiz arasındaki ilk telif eser sayılabilir. Tabii bundan önce Vezir Tonyukuk tarafından taşlara işlenen Orhan Abideleri ve Burkancı edebiyat ürünleri de bulunmaktadır. Fakat Kutadgu Bilig içeriği, dili ve üslubu bakımından akla ilk gelen eserdir.

Eser 1070 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından yazılmış. Malumumuz olan Has Tayangu (Hacip) unvanı ve görevi, eserin Ulu Buğra Han’a sunulmasından sonradır. Yusuf’la ilgili bilinenlerin neredeyse tamamı eserinde kendisiyle ilgili geçen ifadelerden ve eserin başındaki manzum giriştedir. Yusuf, köyünde miskin miskin otururken kendi kendine “Neden bilgimi ve görgümü hakan ve halk yoluna hizmete adamıyorum da böyle köyde ömür tüketiyorum?” diyerek Kaşgar’a gitmiştir. Eserine Balasagun’da başlamış fakat Kaşgar’da bitirip hakana sunmuştur. Hakan da Yusuf’u “Tayangu” (Hacip, baş mabeyinci, protokol müdürü, danışman) göreviyle taltif etmiştir. Eser 6645 beyitten oluşan bir mesnevidir ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Aynı zamanda Arap alfabesinin kullanıldığı ilk eserlerden biridir. Ayrıca Uygur harfleriyle yazılmış bir nüshası da vardır. (Viyana, Mısır ve Fergana nüshaları.)


Eserin şekil özelliklerine dair ayrıntılar bu incelemenin dışındadır. Çünkü eseri inceledikten sonra dikkatimi çeken konu eserin şekil özellikleri üzerinde durulurken eserin içeriğiyle ilgili yüzeysel, genel geçer, basmakalıp ifadelerin ha bire tekrarlanmasıdır. Bu ifadeler eser okunmadan eserle ilgili yazılanlardan yola çıkılarak hayali bir Kutadgu Bilig üzerine söylenmiş sözler havası uyandırmaktadır. Yazıda Kutadgu Bilig'in orijinal metninden alınan beyitlerin altına günümüz dilindeki karşılıkları verilmiştir.


1. Konu:

Kutadgu Bilig her şeyden önce olay çevresinde gelişen bir metindir. Şiirle kurulmuştur fakat merkezde olay vardır. Eserin dört ana kahramanı bulunmaktadır, bu ana kahramanlar da dört farklı mefhumu karşılar. Yazar, eserin içeriğinde kahramanların karşıladığı kavramları uzun uzun açıklar.

Kutadgu Bilig klasik bir mesnevidir. Tanrıya övgü ve duayla başlar. Ardından Hz. Muhammed, sahabeler ve dört halifenin, bahar mevsimi ve eserin sunulacağı hakan Tavgaç Buğra Han’ın, Türk astrolojisinde önemli yer tutan yedi yıldız ve on iki burcun övgüsü gelir. Bilginin, aklın ve dili kullanmanın önemi açıklandıktan sonra asıl konuya geçilir.

Eserin olay zinciri Küsemiş adlı görevlinin köyünden kalkıp gelen Ay Toldı’yı, tıpkı yazar Balasagunlu Yusuf gibi, hakana sunmasıyla bağlanır. (497. beyit)


ne güke yorır-men bu yérde kuruğ

iligke barayın kılayın tapuğ


neden burada boş duruyorum

hakana varıp hizmet edeyim


Hakan Ay Toldı’ya bir takım sorular sorar, Ay Toldı tam hakanın beklediği cevapları verir. Hakan Ay Toldı’nın bilgisine, zarafetine hayran kalır. Hayranlığını ona vezirlik makamı vererek de taçlandırır. (1036. beyit)


vezîrlık añar bérdi tamğa ayağ

tuğı kövrügi birle bérdi kuyağ


vezirlik verdi ona unvan ve mühürle

tuğ ve davul verdi zır ile


Ay Toldı da görevini layığıyla yerine getirir. Adı zikredilmeyen ülkede her şey yolundadır. Fakat Ay Toldı bir süre sonra hastalanır. Tüm mirasını oğluna bırakarak hayata veda eder. (1520. beyit)


yaruk cân üzüldi tünerdi küni

bayat atı birle kesildi tını


can parıltısı gitti, karardı günü

tanrı adıyla son nefesini verdi


Hakan Kün Toğdu, vezir Ay Toldı’nın oğlu Öğdülmiş’i yanına alır, himaye eder. Öğdülmiş’i babası gibi bir süre sonra danışmanı ve veziri yapar. Öğdülmiş de babası gibi hakana hizmet eder hatta hakanın ifadesiyle babasını geçer. Bir süre sonra hakan Öğdülmiş’e onun gibi yetenekli bir tanıdığı olup olmadığını sorar çünkü gelecekte Öğdülmiş’i de yitirirse rehbersiz kalacaktır. Öğdülmiş akrabalarından böyle biri olduğunu fakat kendisinin dünya işlerinden elini çektiğini söyler. (3148. beyit)


velîkin ewürdi bu dünyâda yüz

turup tağka kirdi köñül kıldı tüz


velakin bu dünyadan yüz çevirdi

kalkıp dağa çıktı bu dünyadan yüz çevirdi


Hakan buna rağmen akrabayı görmek ister ve Öğdülmiş’i gönderir. Öğdülmiş’in münzevi akrabası Odgurmuş eserde geleceği ve inzivayı temsil eden kahramandır. Hakanın davetine icabet etmek istemez. İnzivadan çıkarsa ibadetten geri kalacağını söyler. Fakat hakan ısrarcıdır, Öğdülmiş’i üç kez yanına gönderir. Odgurmuş yine de inzivadan çıkmaz. Bunun üzerine hakan onu almak için değil de misafir olarak yanına geleceğini bildirir. Odgurmuş kabul eder ve hakan onu ziyaret eder. Yanından memnun olarak ve devlet yönetimiyle ilgili nasihatler alarak ayrılır.


Bir süre sonra Odgurmuş’un müritlerinden Kumaru, Ögdülmiş’e şeyhinin hasta olduğunu bildirir. Ögdülmiş hemen Odgurmuş’un yanına varır. Odgurmuş son nefesini vermek üzeredir, Ögdülmiş’e son öğütlerini verir ve tövbe etmesini ister, ardından vefat eder. Odgurmuş’un vefatıyla beraber olay zinciri son bulur.


2. Zaman:

Kutadgu Bilig bilinmeyen bir zaman diliminde geçer. Anlatıcı olayların ne zaman veya hangi devirde geçtiğini bildirmez. Fakat özellikle sabah gün doğumları ve akşam gün batımlarıyla ilgili ayrıntılı tasvirler vardır. Eserin belirsiz bir zaman diliminde geçmesi ona masal havası da katmaktadır.


3. Kahramanlar:

Hükümdar Kün Toğdı, yasayı; vezir Ay Toldı, mutluluğu; vezirin oğlu Öğdülmiş aklı; Öğdülmiş’in akrabası Odgurmuş ise ideal insanı temsil eder. Bunun yanında eserin dekoratif kahramanları da vardır: eserin başında Ay Toldı’yı takdim eden Küsemiş, Odgurmuş’un müridi Kumaru.


4. Mekan:

Olayların çoğunluğu sarayda hakanın makamında geçer. Çünkü eserin çoğunluğu karşılıklı konuşmalar şeklinde geçer. Kün Toğdu, Ay Toldı’yı da Öğdülmiş’i de makamında kabul eder. Bunun dışında bir de dağ başında yaşayan Odgurmuş’un evi vardır. Bunların dışında ova, tepe, otlak gibi yerlerin tasvirleri bulunur. Fakat zikredilmese de olaylar muhtemelen Karahanlı Devleti'nin merkezi Kaşgar veya dönemin önemli kültür merkezlerinden olan Balasagun gibi bir coğrafyada geçer.


5. Anlatıcı:

Eserde hakim (Tanrısal-İlahi) bakış açısı kullanılmıştır. Anlatıcının kim olduğu belli değildir fakat muhtemelen yazarın belleğinde yazar ve anlatıcı aynı kişidir. Burada önemli olan olay merkezli bir metinde henüz edebiyat kuramı hakkında ayrıntılı tahliller yapılmayan bir dönemde (11.yüzyıl) hemen hemen tüm anlatım tekniklerinin kullanılmasıdır. Anlatıcı kahramanların geçmişlerini bilir, akıllarından geçirdiklerini aktarır ve doğal çevrenin tasvirini yapar.


6. Üslup:

Eser Kaşgarlı Mahmut’un “en güzel ve üstün lehçe” (Divan-ı Lügat’it Türk) dediği Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır. Türklerin İslamiyet’i kabulünün etkisiyle Arapça ve Farsça kelimeler de görülür fakat bunlar muhtemelen aruz ölçüsüne uydurmak ve kelime dağarcığını ortaya koymak amacıyla kullanılmıştır. Yazarın dili dönemine göre sade, anlaşılır ve açıktır.

Eserin çoğunluğu muhavereden meydana gelir. Kün Toğdu’nun Ay Toldı ve Öğdülmiş’le yaptığı sohbetler halk edebiyatındaki “dedim-dedi” tarzı muhaverelere benzer. Buradan yazarın halk edebiyatı kaynaklarından da yararlandığı ortaya çıkar. Muhaverelerin hemen hemen tamamı birer dizeyle önceden ifade edilir. (523. beyit)


hâcib su’âli ay toldıka


ayıttı hâcib emdi köñlüñ ne teg

kelip kayda tüştüñ ne ornuñ ne teg


hacibin Ay Toldı’ya sorusu


sordu hacip: şimdi gönlün nasıl

gelip nereye indin gönlün nasıl


Eserde kahramanların içinden geçen düşünceler de verilir. Bu teknik günümüzde, olay çevresinde gelişen bir metnin olmazsa olmazlarından biriyse de yazılan dönemi düşündüğümüzde edebiyatımızın ne kadar geliştiğini gösterir. Ay Toldı hükümdara sunulurken Hacip içinden Ay Toldı’yla ilgili düşünceleri yoklar. (563. beyit)


ayur körmişim yok bu yañlığ kişi

biliglig ukuşluğ bodunda başı


dedi görmedim hiç böyle birini

halkın arasında akıllı bilgili

 

Yazar, atasözleri veya vecizeleri aktarmadan önce de sürekli tekrarladığı bir yola başvurur. Aktaracağı sözden önce “işit ne der…” ifadesini kullanır. Bu günümüzde “leitmotiv” olarak adlandıran teknik romanda veya sinemada çok uzun metinlerde veya sahnelerde dikkati toparlamak ve olaydan kopmamak için tekrarlanan sözlere veya görüntülere denir. Tabii ki Balasagunlu Yusuf’un devrinde böyle bir teknik tanımlanmamıştı. Fakat bu teknik yazarın 6645 beyti okutabilmesi için başvurduğu yollardan sadece biridir. (640. beyit)

 

negü tér eşitgil ukuş meñzetü

kıyâs ma‘nî birle añar yañzatu

 

ne der işit akıl buna benzeterek

kıyaslayıp manasıyla örnek vererek

 

7. Arka Plan:

Kutadgu Bilig; göndermeler, atıflar, alıntılarla yüklü çok yönlü bir eser. Yazar, başlangıçta zikredildiği gibi eserini dört ana kahraman üzerine kurmuş. Eserde Kün Toğdu, gün doğdu; Ay Toldı, dolunay; Ögdülmiş, övülmüş; Odgurmuş, uyanmış kelimeleriyle simgelenmiş. Hükümdar ülkesine gün gibi doğmuş, her yeri aydınlatmış, halkın gününün gün etmesini sağlamış. Vezir ise hakan ve halkın rahat uyuyabilmesi için geceleri güvenliği sağlamış ve dolunay gibi geceleri aydınlatmış. Ögdülmiş ise aklıyla sayılmış ve övülmüş. Yazar da eserin hemen her yerinde yeri geldiği zaman aklı ve makul davranmayı övmüş. Peki, “mutluluk veren bilgi” nedir? Yazar mutluluk veren bilgiye idealize ettiği kahramanlardan hangisinin sahip olduğuna inanır? Bu kişi muhtemelen Odgurmuş’tur. Çünkü o “uyanmış”tır. Tasavvufa göre insan-ı kamildir. Dünya nimetlerine sırtını dönmüş, “ölmeden önce ölmüş” tür. Hakanın mevki, makam, refah vadeden tekliflerine itibar etmez. Onu ibadetten alı koyacak hiçbir şeyle uğraşmaz. Tıpkı kadim filozof Epiktetos gibi öldüğünde ardında sadece bir baston ve su kabı bırakır. Onun dışında hiçbir mülkü yoktur. (6322. beyit)


turup rekve birle tayakın alıp

ilig utru urdı kumaru kılıp

 

kalkıp çanakla değneği aldı

hakanın önüne koydu ondan kalanları

 

Odgurmuş, hükümdar tarafından kendisini ikna etmesi amacıyla yollanan Öğdülmiş’in söylediklerine ikna olacak gibi davrandığı bölümde elçiye çekincelerini söyler. Kendisinin uzun zamandır insan içine çıkmadığını, kimseyi tanımadığını, kime nasıl davranması gerektiğini bilmediğini belirtir. Öğdülmiş bunun üzerine hemen hemen bütün sosyal sınıfları ve özelliklerini sayar. Yazarın bu kurmaca muhavereden amacı dönemin sosyal sınıflarını ve protokol adabını yazıya dökme isteğidir. Bir de Yusuf’un bizzat kendisinin Has Tayangu yani baş mabeyinci yapıldığı göz önünde bulundurulursa lafın neden oraya getirildiği açıklığa kavuşur. Yazarın bir amacı daha vardır, Odgurmuş geleceği simgelediği için hiçbir şey bilmeyen bir çocuk gibidir. Dolayısıyla bu çocuğa kiminle nasıl geçinmesi gerektiği, kime nasıl davranması gerektiği öğretilmelidir. Bu çocuk aynı zamanda yerleşik hayata yeni alışan göçebe Türk topluluklarını da simgeler. Yazar bu topluluklara da yol göstermek ister.

 

Yukarıda zikredildiği gibi eserin bazı bölümleri tamamen muhavereden meydana gelmektedir. Bu muhaverelerden birinde Hükümdar Kün Toğdu, hizmetine aldığı Öğdülmiş’e aklın doğuştan mı geldiğini yoksa yaşantı yoluyla mı geliştiğini sorar. (1678. beyit)


anadın mu bilge tuğar bu kişi

azu ögrenür mü yetilse yaşı

 

Anadan mı bilge doğar kişi

Yoksa öğrenir mi geçtikçe yaşı


Hükümdarın sorusuna Öğdülmiş detaylı cevaplar verir. Burada önemli olan kadim bir tartışmanın eserin içine yedirilmiş olmasıdır. Öğdülmiş 1680. beyitte hükümdarının sorusuna cevap verir ve akıllara “Sokratik düşünceyi” getirir.


biligsiz tuğar ol turu ögrenür

bilig bilse ötrü kamuğ iş unar

 

bilgisiz doğar insan sonra öğrenir

bilgi edinince işinde başarılı olur.

 

anadın toğuğlı biligsiz tuğar

bilig ögrenür ötrü törke ağar

 

anadan doğan bilgisiz doğar

bilgi öğrenir ve böylece değer kazanır.

 

Yukarıdaki beyitlerden anlıyoruz ki Yusuf, aklın ve bilginin doğuştan gelmediğini, insanın çalışarak bilgiye sahip olabileceğini düşünüyor. Eserde adı geçmese de yazarımız, Sokrates’in “insanın her şeyi bildiği ve doğru sorular sorulursa her şeyi çözebileceği” iddiasına katılmıyor. Yazarımız farkında olarak veya olmadan bilgi felsefesi alanına kendi görüşünü bırakıyor. Yani Sokrat’ın karşısındaki düşünürlerin yanında yer alıyor.

 

Konunun özetlendiği bölümde bahsettiğim gibi Hükümdar, Öğdülmiş'e ona benzeyen bir akrabasının olup olmadığını sorar, bunun üzerine Odgurmuş sahneye çıkar. Fakat Odgurmuş tüm ısrarlara rağmen davete icabet etmez. Yine daha önce vurgulandığı gibi Odgurmuş eserde geleceği ya da felsefeyi simgeler. Dolayısıyla hükümdar Odgurmuş’u çağırırken aslında geleceğini çağırır ve Odgurmuş davete icabet etmezken de geleceğin elimizde olmayacağı vurgulanmış olur. Eserde Odgurmuş hükümdarın yanına gitmez fakat hükümdar onu ziyaret eder. Gelecek hükümdara değil, hükümdar geleceğe gider. İnsanoğlunun da ısrarla beklediği gelecek, hiçbir zaman kendiliğinden ulaşılmaz. Ancak insanoğlu yaşadığı müddetçe geleceğe doğru yol alır. Hükümdar da geleceğine uzanmak için Odgurmuş’a gider. Sohbetinden, muhabbetinden faydalanır. Gelgelelim bu mutluluk uzun sürmez Odgurmuş yani gelecek kısa sürede Hükümdar’ın elinden uçup gider.

 

Odgurmuş 3431-3434. beyitler arasında Hükümdar Kün Toğdu’ya öğütler verir. Bu öğütler İsa peygamber tarafından da dile getirilen direniş anlayışını akıllara getirir. Şiddete kayıtsız kalma, şiddete karşı sevgiyle yaklaşma… Aynı düşünceler Tolstoy’un eserlerinde de öğütlenir.

 

séni kim söker erse öggil anı

otun ol bolur sen tüzünler sanı

 

Sana kim söverse onu övmelisin

Kaba o olur sen asil sayılırsın

 

saña küç kılur erse küçkey kalı

keçürgil anı sen bu ol dîn yolı

 

eğer zorba saba zorbalık ederse

sen onu affet, budur din yolu

 

 

8. Mutluluğun Formülü:

Kutadgu Bilig; insan davranışları, sosyal hayat, kişisel mutluluk gibi konularda baştan sona kadar nasihat içeren bir eser. Nasihatlerin bir bölümü atasözleri ve vecizelerden oluşuyorsa da bir bölümü bizzat Yusuf tarafından okuyucuya yönelik. Balasagunlu Yusuf, eserin ilk bölümlerinde mutluluğun kişiden nasıl uzaklaşacağını belirtiyor. (337-343. beyitler)


bularda birisi bu til yalğanı

munıñda basası sözüg kıyğanı


bunlardan biri dil yalanı

bir başkası da sözün kayganı

 

üçünçi takı bir bor işçe sewe

séziksiz bu er boldı birtem yawa

 

üçüncüsü içkiyi sevmektir

yaşamla ilgiyi kesmektir

 

takı biri erke bu arkuk kılınç

bu arkuk kılnçlığka bolmaz sewinç

 

bir başkası da inatçı olmaktır

inatçı tavırla sevinçsiz kalmaktır

 

yana bir arığsız bu kılkı otun

kişiler ewinde bu koprur tütün

 

kabalık ne istenmez şeydir

böylesi insanın evini dumana boğar

 

yana bir tili él buşı öwkelig

ulıtur kişig sökse açsa tilig

 

öfkelidir dilini tutmaz diğeri

incitir insanı açınca dilini

 

bu kaç neñ birikse biregü öze

anıñdın yırar ol ıduk kut teze

 

bu birkaç şey bulunursa bir insanda

ondan uzaklaşır mutlulukta

 

Beyitlerden yola çıkarak mutluluğun bizden uzaklaşmasını istemiyorsak ilk olarak yalan söylememeliyiz, kendimizi içkiye verip yaşamdan kopmamalıyız, inatçı tavırlardan uzak durmalıyız, kaba davranış yerine kibar olmaya çalışmalıyız son olarak da üslubumuza dikkat etmeliyiz. Bu erdemlerden uzaklaşırsak mutluluk da bizden uzaklaşacak demektir.

 

Balasagunlu'nun yüzyılları açan öğütlerinden biri de ivedi işlerin bize zarar vereceğidir. Yazar yüzyıllar sonra oluşacak yeni yemek kültürünü hissetmiş gibi bize sesleniyor. (632. beyit)


iwe kılmış işler neçe yég bolur

iwe bışmış aşnı yése ig bolur

 

acele yapılmış işler nasıl çiğ olur

acele pişen aşı yiyen hasta olur

 

Şairimizin 1070 yılının Kaşgar’ında yukarıdaki beyitleri törpülerken ne “fast food” kültüründen ne de 21. yüzyıl beslenme alışkanlıklarından haberi vardı. Hemen hemen her haber programında bıkmadan tekrarlanan “sağlıklı beslenme” bültenlerinden de habersizdi. Uzun uzadıya açıklanan reçetelere tek bir çözümü vardı: Tez pişen aşı yiyen hasta olur.

 

Ay Toldı ve Hükümdar arasındaki muhaverelerin birinde Ay Toldı sessizce beklemektedir. Hükümdar neden öyle sessiz kaldığını merak eder ve sorar. Bunun üzerine Ay Toldı sessizliğin ve dinlemenin erdemlerinden bahseder. (960-988. beyitler)

 

biliglig sözin sen eşit özneme

ayıtmazda aşnu sözüg sözleme

 

bilgili sözünü dinle sen itiraz etme

sorulmadan önce sözünü söyleme

 

ağın bolsa yalñuk bilir hem bilig

tuñu bolsa tegmez biligke elig

 

Dilsiz olsa da insan bilgili olabilir

Sağır olursa bilgiye ulaşamaz

 

Eserin muhtelif bölümlerinde çocuk yetiştirme ve çocuğun gelişimiyle ilgili öğütler de yer alır. Baba-oğul kavramına örnek Ay Toldı ve oğlu Öğdülmiş’tir. İkili arasındaki saygıya dayalı ilişki eserin muhaverelerinde açıkça görülür. Şairi dinleyelim: (1224-1125. beyitler)

 

kiçigde ata ıdsa oğlın yawa

oğuldın yazuk yok atadın cefâ

 

küçükken oğlunu başıboş bırakırsa baba

oğulda günah yok babanda cefa

 

oğul kız isiz bolsa kılkı yañı

ol isiz ata kıldı ıdtı oñı

 

oğul kız kötü olursa tavrı yanlışsa

babadır kötü olan yanlış onda

 

Eserin 22 alt başlığında ölüm döşeğindeki Ay Toldı’nın oğlu Öğdülmiş’e öğütleri tam ifadeyle “mutluluğun formülü” özelliğini taşır. Vezir oğluna hemen her konuda öğütler verir. Mutluluğu simgeleyen Ay Toldı vasiyeti özelliği taşıyan öğütlerinde mutluluğun yolunu oğluna dolayısıyla biz okuyuculara da aktarır. 1278 ile 1341. beyitler arasında sel gibi akan öğütlerden bazılarını vermekle yetiniyoruz.

 

kayu işte bolsa yorık utru tut

yorık utru tutsa saña örge kut

 

hangi iş olursa olsun dilini tatlı tut

tatlı dilli olursan sana bağlanır kut

 

bodun munka bolsa yırak tur seçe

kara bulğakıña katılma kaç a

 

uzak dur halkın kavgasından

kara halkın kavgasına karışma

 

seringil serinmek eren kılkı ol

serinse bulur er mesel kökke yol

 

sabır erenlerin tavrıdır, sabırlı ol

sabırlı olan göğe bile bulur yol

 

bor içme fesâdka katılma yıra

zinâ kılma fâsık atanma kara

 

içki içme fesata katılma

zina edip sapkın olup yüzünü karartma

 

bu iki kılıktın ıduk kut kaçar

ol erke çığaylık yolını açar

 

bu iki davranıştan kutsal kut kaçar

bunlar insana yoksulluk yolunu açar

 

Kutadgu Bilig, İslam etkisindeki edebiyatımızın ilk ürünü. Yeni bir inanç ve kültürle karşılaşan milletin yolunu aydınlatmak için yüzyıllar önce yakılmış bir fener. “Bizim klasiklerimiz var mı?” sorusuna cevap verilecek ilk eser. Amacı emekleme çağındaki medeniyete yürümeyi öğretmek. İki dünyada da mutluluğu tesis etmek. Sosyal ve siyasi hayata çekidüzen vermek.


Kaynakça

The Encyclopaedia of Islam (Milli Eğitim Bakanlığı baskısı), Kutadgu Bilig maddesi, Reşit Rahmeti ARAT


Kutadğu Bilig, Metin, Yusuf S. KAÇALİN, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Kültür Eserleri 420 ISBN 978-975-17-3359-7 erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78447/yusuf-has-hacib---kutadgu-bilig.html


Kutadgu Bilig, Çeviren: Ayşegül ÇAKAN, İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi, Şubat 2021


Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı – Kutadgu Bilig maddesi, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınlar, 2006