Mutlu olmak ne demek hiç öğrenememiş bir papatyanın tohumu düşmüş toprağa. Bu tohum öyle bir çiçekten gelmiş ki arılar ondan polen almak istemez, gölgesinde ağustos böcekleri dinlenmez, güneşin ışıldayışını görmez, falının bile son yaprağı sevmiyor çıkar, yine kırarmış kalpleri. Ne mutlu olabilmiş bugüne kadar ne de mutlu edebilmiş. Bu duyguya hasreti öyle bir hal almış ki daha tohumken hayaller kurarmış. En büyük tutkusu gülüşleri görmek oluvermiş. Günler geçmiş, büyümüş, serpilmiş; incecik bedeninin üstünde kar beyazı yaprakları, güneş sarısı tohumları olmuş. Ne kadar güzel görünürse o kadar çok gülüşe şahit olacağını düşünmüş. Yaşadığı yerin yanından insanlar geçtikçe onu fark etsinler diye şekilden şekle girer, rüzgarla en güzel dansını sergilermiş. Günler geçmiş ama bırak tek bir gülüş görmeyi, onu fark eden bile olmamış. Umutla beklemiş bir süre daha fakat ne çare. Herkes onu umursamaksızın yanından geçip gitmeye devam etmiş. Ta ki o güne kadar. Bir kadın oturmuş yanına, beklediği anın geldiğini sanmış. Tekrar dans etmeye başlamış rüzgarla. Kokusunu duyması, ona gülümsemesi için defalarca kez çabalamış fakat kadın sadece ona bakakalmış ve bir süre sonra oradan ayrılmış. Son umudunu da o kadının gözlerinde kaybeden papatya artık mutsuzluğun kaderi olduğunu kabullenmeye başlamış ve hüzünle bakar olmuş çevresine. Bir süre sonra o kadın tekrar gelip yanına oturmuş. Bir tuhaflık varmış, bu sefer o kadın da gülümsemekten çok uzaktaymış, yine ona öylece bakmaya başlamış, yapraklarını okşamış ve o kar beyazı yapraklarının üstüne bir damla gözyaşı düşürüvermiş. Şaşkınlık içerisindeki papatya anlam verememiş olanlara. Mutluluğa aşık bir çiçek nasıl olur da birinin ona bakarak ağlamasına yol açabilirmiş? Gel zaman git zaman bu süreç tekrarlanmış, tekrarlanmış ve her seferinde ruhunda daha büyük bir yara açmış papatyanın. Artık sonbahar yaklaşmış. Papatya o günün geldiğini, tek bir gülüşe bile sebep olmadan öleceğini anlamış. Yavaş yavaş ölümün kollarına bırakmış kendini. Son zamanlarını geçirdiğini düşünürken o kadının son kez ziyaretine gelmesi ve içinde kalan son umut kırıntısıyla gülüşünü görmeyi ister olmuş. Kadın bir gün tekrar papatyanın yanına gelmiş, elinde bir defter varmış bu kez. Üzerinde papatyanın resmi, elinde bir kalemle. Papatyayı toprağından nazikçe alıp o defterin arasına koymuş ve oradan beraber ayrılmışlar. Bizim papatya başlamış sayfalardaki yazıları okumaya. Bütün acıları ve sevinçleri varmış o defterde kadının. Hepsini o papatyaya anlatmış hayallerinde. Son sayfasında ise onun soluşunun onun içindeki oluşturacağı derin hüznü anlatmış. Bunları gören papatyanın yapraklarındaki son ak da solmuş. Son nefesinde anlamış artık ölümsüz olduğunu. Mutluluğun, sevginin sadece gülüşlerle anlatılamayacağını…