“Ev çok havasız,” dedim girer girmez.

“Şimdi pencereleri açar, havalandırırım.”

“Çok sıcak, dolapta soğuk su var mı?”

“Sabah çıkarken koymuştum.”

Sanki bu evin insanı gibi davranıyordum.

Portmantonun karşısı mutfaktı. Girişi daraltan buzdolabından soğuk şişeyi alıp kapattım, iki su bardağı ile içeri döndüm. Oturma odası ve salonu birbirinden ayıran kapıyı açık bıraktım. 

“Kışın bu kapıyı kapattığında iyi ısınır bu oda.”

“Evet, ev kullanışlı dimi? Sevdin mi?”

“Hiç yadırgamadım.”

“Immm.” Yanı başındaki sehpadan kumandayı alıp televizyonu açtı. Bihter, Firdevs Yöreoğlu’na diz çökmüş acıyla ağlıyordu. 

Bu kadına bayılıyorum, dedim saçımdaki gözlüğü karşı kanepeye fırlatıp dizlerine yatarken.

“Neden bu kadar seviyorsun?”

“Bilmem, biraz benziyoruz sanki.” Yutkundu, yanıtsız kaldı. Yıllar sonra yeniden buluşmuştuk; o saçlarımı okşuyordu, ben dizlerinde yatıyordum. 

“Ne güzeller...” dedi küçücük bir tebessümle. "İncecik, yumuşacık, kırılgan saçlar… Hatırlar mısın, buluşmalarımızın ardından evin sağında solunda unuttuğun firketeleri toplar, saklardım. Yastığa, yere dökülen saçlarına kıyamazdım. Üşütmeyesin diye eve saç kurutma makinesi almıştım. Islak saçla uyuyamazdın. Beline kadar dökülen saçların olsun isterdin, uzatmaktan bahsederdin ama her yaz başı kısacık kestirirdin."  

Nereye der gibi baktı dizlerinden kalkarken.

“Tuvalete gitmeliyim.”  

Kapı aralığından başucundaki komodinin üzerinde hediye paketine sarılı kutuyu gördüm. 

“Bu nedir?” dedim yüksek sesle. Doğum günü hediyen, dedi yanıma geldiğinde. Dün görüşebilseydik verecektim. 

“Bakabilir miyim?” 

“Tabii ki o senin.” Paketin içinden ahşap müzik kutusu çıkmıştı. 

“Bir müzik kutusu daha.” 

“Kur hadi.”

Müzik başlamıştı. Hüzünlü, dedim bir çırpıda.

Göstermeye çalıştığı bir işareti okumayı başarmışım gibi gururla gülümsedi.

"İlk müzik kutun daha neşeli, canlıydı. Bu biraz yaralı sanki." 

“Tanıdık geliyor.”

Sarıldım, koynuna aldı. Olmak istediğim yerin burası olduğunu düşündüm. Aradığım buydu, ait olduğum yer yanıydı. Ancak dudaklarımdan düşündüklerim dökülemiyordu. Müzik kutusunu pakete geri koyup komodine bıraktım. Portmantoya astığım çantamı alıp ayakkabılarımı giydim. Gözlerinden usulca süzülen bir yaşla bileğimden kavradı. Bırak beni, dedim başımı kaldırmadan. Sımsıkı sarılırken, ah işte onu bir becerebilsem, diye fısıldadı. Daha sıkı sarıldı, bedenim kollarının arasında ezilirken onu son görüşümdü bu, biliyordum.