Hâtem çekilüp mühr-i Süleymân unudulmuş

Hem Mısr u Kenân Yûsuf u nîşân unudulmuş

Keştî-i zemân geçtiği tûfân unudulmuş

Bir devrde geldik ki azîzân unudulmuş

Tutmuş yerini hurd u büzürgân unudulmuş


Ayyûka irişmiş nite kim râhı cefânun

Ellerde gezer nâmus u 'âr ehl-i safânun

Hânkâhı tehî cümle 'alî vü şürefânun

Gitmiş nemek-i mâide-i hân-ı vefânun

Âlemde hukûk-ı nemek ü nân unudulmuş


Dergâh-ı cihândan araman mâye-i safvet

Yok pîr-i mugânun semerinde hani 'izzet

Ol çeşm-i nigârında hemen kalmadı 'iffet

Nâpâk yatur dest-i kerem dâmen-i 'ismet

Hâs-pûş olup çeşme-i hayvân unudulmuş


Bir köhne rivâyet dediler cennet-i Me'vâ

Zulmetde karanlıkda geçer mevsim-i dünyâ

Nâmerdün arasında kurulmuş kuru gavgâ

Kalmış ser-i meydân-ı mahabbet tek ü tenhâ

Zen-tab'lar almış yeri merdân unudulmuş


'Ârif sözü gafletde mi yâhut hezeyânda

Mü'min denebilmez ki olar gönli gümânda

Kaddünde letâfet bulaman rûh-ı revânda

Nâdânlık olup mu'teber ebnâ-yı zemânda

Hattı bozulup nüsha-i irfân unudulmuş


Akdemce ekâbir dahı mâdûn gibi şimdi

Cemşîd-i şehinşâh ki mahzûn gibi şimdi

Sâhib-nazar-ı çarhı da mel'ûn gibi şimdi

Hikmet taleb-i mâlda Kârûn gibi şimdi

Hâhişgeri-i lokmada Lokmân unudulmuş


Dostum dime zinhâr bu ahbâb meger yâd

Kâdî hakem itsen ne ki eyvâh ola bîdâd

Ser-tâ-be-ser iklîm-i beşer hîleye mu'tâd

Olmuş o kadar halk-ı cihân mekrde üstâd

Kim sâbıka-i şöhret-i şeytân unudulmuş


Yûh ehl-i kanâ'at nice bir sofradadur ac

Ya'nî fukarâ şerbete vü ekmeğe muhtâc

Hırsızlara düşmüş bereket yenmede güllâc

Halk açmadadur birbirine pençe-i târâc

Ahkâm-ı Hudâ ma'nî-i Kur'ân unudulmuş


Hazret sakın ahvâlini aç faslunı dersün

Zâlimlere illâ dayanur günleri nahsün

Gâyet gelür âvâzesi çün nâsaz-ı 'aksün

Nâbî kimi görsen yürüdür hükmünü nefsün

Hakkın bize gönderdiği fermân unudulmuş