Bu aralar yine çok popüler olan "Herkesi affediyorum, geçmişimi sevgiyle bırakıyorum." cümlesi hortladı.

Bu cümleyi doğru anlamak o kadar önemli ki. Sırf bu cümleyi anlayabilmek için karanlıkta koşmanız gerekiyor. Cümle işte bu kadar eksik ve samimiyetsiz.

Ruh, bedenin içinde sanıyorsunuz değil mi? O zaman size şunu söylememe izin verin, beden ruhun içindedir. Çünkü beden sürekli değişen bir formdadır. 

Bugün sahip olduğun beden, acaba kaçıncı? İçinde bulunduğun beden sayısını hiç düşündün mü? Ya da bir kere gelip takılıp bir daha hiç gelmeyeceğini mi düşünüyorsun? Bu dünya bir sınavsa gerçekten insanın tek seferde ders alabileceğini mi düşünüyorsun?

Beden sürekli değişen formdadır asıl olan ruhtur. Beden sürekli değişirken ruh sürekli gelişir.

Bu kilit cümleyi algıladıktan sonra neden travmalarınız, depresyonlarınız, anksiyeteleriniz üzerine çalıştıkça daha da kötü hissettiğinizi anlayacaksınız.

Bizler anlamıyoruz. Hep kolay olanı seçip ruhumuzdan kaçıyoruz. Çok sevdiğin, her şeyi birlikte yaptığın arkadaşınla gün gelip de iki yabancıya dönüşmek toplum tarafından "normal" olarak dayatıldığı için, travmalar büyük ve küçük diye etiketlendiği için, depresyon meselesi şımarıklık, rahat batması olarak lanse edildiği için sen kendi üzerine çalıştığın halde daha da kötü hissediyorsun.

Nefesi bile birlikte aldığın o kişiyle şu an konuşmuyor olman olasılıklar içinde evet mümkün ama bu demek değildir ki ben bunu alıp üzerine düşünmeden, yasını tutmadan kabul edeceğim. Yas, sadece ölülerin tekelinde değildir. Herhangi bir hissin son bulmasının da yası vardır ve biz bunu görmezden gelip "Aman canım hayat işte biri gelir biri gider." diye etiketlediğimiz için terapi almaya başladığımızda her şey çok daha kötü olur.

Aynı olay, zaman içinde artık seni üzmüyorsa bu onu anladığın içindir. 

Zaman, sen farkında olsan da olmasan da zaten geçer. O olayın artık canını sıkmamasının sebebi zaman değil, senin onu anlaman.

Ne de çabuk unuttuk bilen insanlara neden danıştığımızı.

Bizler terapiye anlamadığımız olaylara karşı bize kapı açılması için gideriz. Olayın bizi sıkıştırmamaya başlaması ancak bize olayın iç yüzü açıklandıktan sonra başlar.

Her şeyin "normal" kabul edilmesi bizleri içten çürütüyor. Çünkü ne kadar çok şeye "Olabilir ya böyle şeyler." deyip düşünmeden kabul edersek o kadar çok düşünmemeye başlarız. 

Zihnimiz katlanmamış kıyafetlerle dolar. Dolap aynı dolap, kıyafetler aynı kıyafetler. Benim o kıyafetleri katlayarak dolaba koymam lazım ki ne kadarlık bir alanım olduğunu göreyim. Ama ben o kıyafetleri dolaba fırlatıp atarsam aslında büyüklüğü aynı olan dolabı daha dar görmeme sebep olur ve ben terapiye gittiğimde hangi kıyafetlerim olduğunu bilemem ve bende yok sanıp sürekli yeni kıyafetler alırım. Çünkü ben onları hiç işlevine dahi bakmadan dolabın içine tıktım.

Anlamaya başladığınız an o kıyafetleri katlamaya başladığınız an. Fark ediyorsunuz ki kırışık ve solgun görünen kıyafet ütülenip düzgün yıkanınca aslında çok da güzelmiş. Bazılarının yırtık olduğunu fark edip dolaptan çıkarıp atıyorsunuz. İşte onlar da artık size hizmeti bitmiş düşünceler.

Geçmişi sevgiyle bırakmak size hizmeti bitmiş kıyafetler, affetmek ise o kıyafetlere gerekli özeni göstermek.

Ruhunuza yalan söyleyemezsiniz. Affetmek istemediğiniz birini "Affediyorum." diyerek ruhunuzu hasta edersiniz. Ruh bedene yansıdığı için beden de hastalanır. Sürekli aynı şekilde hastalanıyorsanız ruhunuz sizinle konuşuyordur. Tek yapmanız gereken dinlemek.

Bütüne fayda sağlaması dileğiyle,

Namaste...