Fakat insan olan kişi, yemediği, tatmadığı halde o nimetleri görüp bazı kere dilini ısırır, susar; bazı kere de ağzını açar. Onları bütün canlılara vereni metheder, över. ( Mevlana)
Nasip üzerine konuşmak adına Divan-ı Kebirden bir beyit alarak başlamak çok güzel olacaktır. Kendine verilene şükür eder verilmeyene küfür eder. Peki sormak gerekmez mi insana; şükür sadece verilene mi edilmelidir diye? Verilmeyene de şükür etmek gerekmez midir acaba?
Dinsizi dünyayı yaratıcısı beller ondan ister, Müslümanı Allahtan ister. İkisinin de ortak bir yanı vardır ki verilince sevinir verilmeyince üzülür. Kimi nasibim buymuş der geçer kimi böyle nasibin diye devam eder. Peki nasip nasip midir? Kader dediğimiz şey nasip ile bir midir? Kader nasibimi getirir, nasip mi kaderi değiştirir?
İlahi kader istenen nasibe müdahale eder mi eder, peki cüzi kaderin işlevi burada nerededir? İnsandır ki kendi nasibini başkası ile bir tutmak ister, peki cüzi irade karşılıklı olarak uyuşmayınca ilahi irade burada kimin nasibini verecektir? İki insan için hayırlı olma ihtimali olan bir nasip, neden ve ne için birinin cüzi iradesi sonucu gelmez. Burada bunları cezalandırmak için cüzi kadere karışmış bir ilahi kader etkisi mi vardır yoksa sadece nasip nasip mi değildir?
Peki bir Eşref-i Mahlukat bu nasibe ulaşabilse idi güzelleşebileceği ve Allah'a olan inancının artabileceği bir nasip neden ve ne için gerçekleşmez. Bu açık bir şekilde Allah'ın bu mahlukata cezası değil midir? Peki Allah neden kuluna bu nasibi vermez de kendinden uzaklaştırır bu kulu ve bunu başka bir kulun cüzi iradesi ile gerçekleştirerek yapar. Bu Allah'ın bir cezalandırma yolu ise de ilahi kader cüzi kaderi ortadan kaldırmaz mı?
Lütuf dur ki yalnızca Allahtan gelir. Peki bu lütuf nedendir ki gönülden isteyene kimi ve çoğu zaman vurmaz? Bunu açıklamak için şunu umut edebiliriz Müslümanlar olarak; Yüce yaradandır ki dünya değil ahrette verecektir. Peki Yaratana yaklaşmayı sağlayacak lütuf, nasip neden gönderilmez. O zaten olmayacaktı demek cüzi kaderin inkarı olmaz mıdır?
Dünya hayatında başına gelen belalara, cefa dikenlerine katlan! Çünkü çektiğin acılar, sıkıntılar seni dikenlerden alır da güllere kavuşturur. Reyhanların, yaseminlerin bulunduğu bahçeye çeker götürür. ( Divan-ı Kebir c.l 288)
Gelen cefa ve bela da Allahtan iken eşref-i mahlukatın ne haddinedir nasibe saymak sövmek peki? Her şey Allah'ın arzusu ile gerçekleşmektedir ki var sayalım cüzi irade yoktur, insanın harcı mıdır Allah'ın gönderdiğine karşı durmak? Gelen felakettir ki Mevlana'nın bahsettiği üzere kulu yaseminlerin bulunduğu bahçeye götürür. Peki Allah'ın lütuf etmediği kulun cefası ve belası olursa, ve bu beladır ki kulu gideceği yasemin bahçelerinden belki daha fazla uzaklaştıracak olur ise burada kul günahkar mıdır? Olması gereken elbette bir Müslüman'ın Allah böyle istedi diyerek konudan çekilmesidir fakat Yaradan bu ıstırabı neden ve ne için verir? Bu kadar nimeti verdikten sonra kulun nasıl bir hıyanete varacağını görme isteği veya bu kulum bana sadıkmıdırı görme arzusu mudur? Peki kulun isteğini lütuf buyurmayan yaradan neden kendinden kopan kulunu, kendinden koparmama lütfunu zaman zaman vermez. Kul'u bu diyarlara yalnız cefa için gönderdiyse ne için cehennemi de o kuluna reva görmektedir? Cehennem ki kula günahlarının cezası olarak yaratılmıştır ve kul pişmanlıklar içerisin de cezasını çeker, acaba bu lütfun gelmeyiş sebebi kulun yalan dünyada ki ufak azabın acısını tatsın ki cehennem çukurlarına düşmesin lütufu mudur?
Allah'tır ki bizim aklımız ona elbet yetişmez, yetişemez. Zannediyorum ki biz kullar merak etmeye devam edeceğiz, günü geldiği vakit elbet yaradan bu muhabbetli soruları cevapsız bırakmayacaktır. Siz okurlarım ve kendim için Yüce Rabbimden hepimizin gönlünü mesut edecek lütuflar ihsan etmesini diliyorum. Bizi üzmeyecek lütufları bir an önce hayatlarımıza nakış nakış işleyerek kalbimizdeki buruklukları gidermesini istiyorum. Ve sözlerime yazdıklarımın veya her birimizin düşüncelerinin ne kadar manasız olduğunu Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin şu beyitleri ile son veriyorum
Ey zavallı insan! Senin varlığın Hakk’ın varlığı önünde yoktur. Yoktan ibarettir. Sen var gibi görünen bir yoksun. İşte bu hakîkati anlarsan şaşılıktan kurtulursun. (Divan-ı Kebir c.l 260)
Saygı ve sevgilerimle