Evvela kendimden başlayayım söze. Ben bir hanımın evlatlığıyım; kendi sazında, kendi sesinde… Ağızdan ağıza bir laf dolanır durur bizim evde: O geliyormuş bir ipek mendil ve bir çift siyah gözle. Ahalinin kalbi kıpır kıpır, evde hazırlıklar, getir, götür... Ah dedim nedir bu zatı muhteremin ismi, anlatmaya başladılar bu insan kılığındaki huriyi. Dediler ki Nazenin’dir ismi, dedim ki o vakit pek kırılgandır bunun cismi. Dediler ki güller açar eve girdi mi, dedim zannımca pek iyiymiş gübresi. Onlar söyledi, ben dinledim. Aman efendim Nazenin pek akıllı, pek sinsi, sevdirmiş herkese kendini. Analığımın dizinde ben, dilinde Nazenin. Geldi çattı Nazenin saati. Açıldı kapı, girdi Nazenin içeri. Nazenin peri kızı, güller şahı Nazenin. Kısar gözlerini gülümser, tutar ipek mendili o nazenin eller. Aman dedim gözlerime kapan, kapan, yoksa bu kalp o gözlere secde eder. Araladı dudaklarını, saçıldı dilinden sözler. Nazenin dedi büyüklerime hürmet, dostlarıma sevgiler. Nazenin dedim, bir kalbe kaç arşın sevgi girer? Nazenin dedi, sizlere kavuşmayı bekledi nice mevsimdir bu gözler. Nazenin dedim, onlar nasıl gözler, sanki göğsümde kuş kafesler…