Sinop Cezaevi Müzesi'ni Sabahattin Ali’nin koğuşunu görmek için ziyaret ettiğim gün, orada bana göre yaşını enerjisiyle kamufle eden, resmî yaşına göre de yaşlı olan sevimli, bir o kadar da kültürlü Ayten teyze ile karşılaştım. Tanya ile tanışmam da bu vesileyle oldu. Koğuşun bir köşesinde sohbete dalmışken bir anda ''Nazım’ın Tanya’sını bilir misin?'' dedi, Nazım’ı çok sevmeme ve çoğu şiirini okumuş olmama karşın Tanya şiirini ilk defa duymuştum. "Hayır, bilmem" dedim. ''Oku onu muhakkak, Nazım’ın Tanya’sını bil'' dedi. "Bilmek isterim" dedim.

Tanya, gerçek adı “yaşam” anlamına gelen Zoya Anatolyevna Kosmodemyanskaya… 13 Eylül 1923’te Ortodoks rahipler çıkaran bir ailede dünyaya geldi. Dedesi muhalifliği nedeniyle Bolşevikler tarafından öldürüldü. Babasının kütüphaneci, annesinin öğretmen olması nedeniyle kitapların arasında büyüdü, büyük yazarlarla da çok küçük yaşta tanıştı. Zoya Sovyetler Birliği Komünist Parti gençlik örgütü “Komsomol”a katıldı. Hitlerin 22 Haziran 1941’deki emriyle Naziler Sovyetler Birliği’ni işgale başlayınca gencecik Zoya gönüllü olarak askere yazıldı, düzensiz askeri güçlere katılıp partizan oldu. Ve Tanya kod adını aldı. Tanya, aldığı emri yerine getirdiği süreçte Rus işbirlikçisinin ihbarıyla yakalandı. Gece boyu taciz ve işkencelere rağmen konuşmadı. Ertesi sabah da idam edildi. Ve gülümseyerek çıktığı idam sehpasında son sözleri şunlar oldu:

“Yoldaşlar! Neden bu kadar kasvetlisiniz? Ölmek için korkmuyorum! Halkım adına öleceğim için mutluyum!”


Nazım 'Tanya' şiirini Bursa Cezaevi'nde yazdı. Mutluydu, Naziler savaşı kaybetmişti. Ve dedi ki,

“Tanya,

senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi,

seni astılar memleketini sevdiğin için,

ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.”


Ben Tanya’yı bildiğim için çok mutluyum, siz de bilin istedim… 





Kaynakça;

Sözcü gazetesi(2015). Soner Yalçın, ''Nazım ile Denizi Buluşturan Tanya''.





Yazar: Beyza Tıngıroğlu