Sana neler söyleyeceğimi bilmiyorum. Ne derim, nasıl anlatırım inan çok zor. Pişmanlıklarımı mı söylesem, mahcubiyetimi mi? Fedakarlıklarından mı bahsetsem, acılarından mı? Seni kelimelere, cümlelere sığdırmak zor. Sırtına yüklenip taşıdıkların gözlerimde birikiyor mesela, tıpkı senin içini sızlatanların bakışlarına yansıması gibi. O küçük kara gözlerin aklımdan çıkmıyor. Yılların kaydını tutmuşçasına buruk, ışıldayamayacak kadar sönük.


Kırk yıla değil yetmek, fazla bile gelecek ağrıların içinde hala aslanlar gibi ayaktasın. Hala canla başla, hala olabildiğine sağlamca. Çok yıprandın, çok hırpalandın, çok haksızlığa uğradın. Sen bunları asla hak etmeyecek bir adamdın.


Allah sevdiği kuluna dert verirmiş diyorduk ya hani, haklıysak eğer çok şanslısın. Ne çok seviyormuş seni, ne çok sınıyor küçüklüğünden beri. Seni tanımak çok zor, fazla anlatmazsın kendini. Hiç paylaşmazsın derdini. Dilinden dökülmeyenler büyür uzuvlarına saldırır da ancak öyle fark edilir. En bilindik o kelimeyle de açıklarlar her şeyi: Stres. Allah'ın belası stres, suçu ona atmak çare olacaksa hiç sıkılmam, saat başı yaparım. Ama olmuyor ki. Kutu kutu ilaçların olmadığı gibi.


Ne ferah bir uykun var, ne musmutlu bir günün. En büyük duam senin gülen yüzün, içten gülüşün. Mahvolan neyin varsa tamir olması, yerini daha güzellerinin alması. Bir bilsen önemini, bir anlasan nasıl sevildiğini. Bi' hissetsen senin için dileklerimi, aslında nasıl üstüne titrediğimi.


Seninle yaşamak çok zor, sitemlerini duymak, hayal kırıklıklarını görmek. Senin için bir şey yapamamak, hakkını ödeyememek çok zor. Hayatın çok zor, yaşadıkların çok zor. Üstesinden geldiklerin çok zor. Sana anlatmak, senin tarafından anlaşılmak çok zor.