Dünyayı getirinde,

Örtün üzerime,

Bakın titrek dizlerime,

Kundaklayın beni,

Bir bebek gibi,

Kundak edin kainatı,

Her yanından ter damlayan,

Ecel ile boğuşan bedenime.


Gerçekler, işte bu kadar,

Vahşet dolu bir şekilde,

Uyandırabiliyor insanı,

En tatlı, pembe rüyalarından.


Tatlı kadın, söylemek isterim.

Sana bir kaç kelime,

Uyuman için, yetiyor.

İllüzyon olduğunu anlamaman için,

Bir kaç değişiklik yetiyor.


Ne fark eder!?

Ha asmışsın, bir körpeyi,

Sallandırmışsın darağacında,

Ha aç bırakmışsın,

Sayılana kadar kemikleri,

Ha tüm insanlar el verip,

Oy vermişte öldürmüş,

Ha tuhaf yalan ve gerekçeler ile,

Bir bomba fırlatılmışta,

Körpecik bir beden,

Paramparça olmuş!


Ne fark eder!?

Boğazına bir tasma takıp,

Pamuk toplatmış değillerse bile seni,

Hanımım,

Gömleğinin yakasında bir kumaş parçası,

Ellerinde dosya dosya kağıtlar,

Ağzından çıkan kelimeler,

Evet Efendim! Tamam Efendim!

Daha mı kendin,

Daha mı yetkin hissediyor kendini,

O ufacık benliğin?

Kölesin işte, köle!


Hanımım,

Beyim, kulak verin, işitin bu sözlerimi.


Dünya yuvarlanıp gidiyorken,

Gökyüzü, değişken bir portre iken,

Sizden işittiğim tek şey,

Apaçık imkansız umutlarınız.

Kendinizin dahi inanmadığı.

Şu hayallere, birinin inanmasını beklemek,

Ahmakça değil mi?

Sorarım size, ahmakça değil mi?


Dünyayı düşünüyorum,

Daha sık uyumak istersem,

Kadınları, parayı ve düşkünlüğü.

Uyanasım gelirse şu uykudan,

Ölümü düşünüyorum,

Ölmüş kimselerin fikirleri ile,

Saatlerce kavga ediyorum,

Tüm bunların ardından,

Uyuyan sizlere bir dua ile,

Veda etmek istiyorum.


Yüce Tanrım, yüce olduğu kadar izi olmayan Tanrım.

Sana ait olduğu söylenen her bir tapınakta izim var,

İzimi bıraktığım hiçbir yerde, izine rastlamadığım gibi,

Gerçek diye isim verdiğin şey adına,

Ne bir hikaye, ne bir rastlantı,

Ne bir bulgu ne de bir olguya rastlamadım.


Tek gördüğüm, koca büyük bir illüzyon.