Bir fincan kahve yaptım kendime. Yerleştim peteğin kenarına. Arkada kanun tınıları geziniyor. Geziniyorlar gezinmeye, nasıl da sızlatıyorlar zaman zaman... Nasıl da biri olsa keşke dedirtiyorlar. Böyle en derin yerlerinde seslerin, hayran hayran bakacak birisi lazım! Sonra "Bende kaybolma bu kadar, bu ilişkiye ikimizde lazımız!" diyecek türden biri.

Lakin gelgelelim bir fincan kahvem, bir sandalyem, bir de ben varım işte...

Nasıl niyet edip inandıysam iki olamayacağıma. Nasıl kaçmışsam sonsuz şimdiden. "An"ı nasıl salmışsam artık içinden yaşamak isterken... Bakıyorum da evceğizime her şeyden bir kişilik var. Çok komik, yahu misafirin de mi olmaz birader senin?

Dinle; bir gün gelecek kadın, bu senin ihtimalinin bile olmadığı ama seni en çok özlediğim hayaldir...

Şu şarkılar çalarken cümleleri bölsün isterdim. Susup kalalım; kah gözlerimiz dolsunlar kah çakır olsunlar. Sözü bitirelim, teni çoktan aşmış olalım, huzur olalım. Öyle boş gülüşmeleri demiyorum. Gerçek bir huzurdan bahsediyorum. Olmayan sevgilim benim elim taşın altında! Öyle bir huzur işte, şımararak yaşamak için olmayan. Ne senin ne benim başıma dönen. Kapılarını hep benim açtığım yalnız hep yan yana yürüdüğümüz türden. "Lazım!"ı çok değil, "Olmasa da olur."a bile kırılmayan türden. Sende başlayıp bende biten, bizden ibaret olan türden. Yerinde, sakin, kendince heyecanlı türden. Ağladığında palyaçolara benzediğini hatırlatınca her şeye tebessüm ekebilen türden.

Sakin, alçaktan ve yavaş işte. Biraz senden, biraz benden ama en çok bizden.