Bu topraklara aşık, Orta Anadolu'nun küçük bir ilçesinde çocukluğu ve ilk gençliği geçmiş, üniversite (!) okuyacağını sanıp İç Ege’de tabelasında üniversite yazan yüksek lise benzeri bir kurumdan mezun oldum. Özel sektörde vahşi kapitalizm ile tanışıp 11 yıldır iş hayatı dedikleri varlıkla boğuşuyorum. İki çocuk babası biri olarak umutsuzum. Ülkemdeki milyonlarca insanla aynı kaderi paylaşıyorum. Coğrafya kaderdir tespitini bu kadar derinden yaşayacağımızı gençken tahmin edememiştim. Gerçekten iyi değiliz. Ekonomi, sağlık, hukuk, eğitim, spor, kültür, sosyal yaşam vs. her alanımızda toptan bir kalite düşüşü var. Naif bir ülkeydik sanki, artık tipik bir Orta Doğu ülkesi gibiyiz. Demografik değişimler, etrafımızda yaşanan siyasal/sosyal/ekonomik gelişmelerde buna neden olarak gösterilebilir. Bir yere kadar haklı bir saptama ama sanki beynimizde programlandı. Lümpen bir hal aldık. Yozlaştık, değerlerimiz dediğimiz o kült çok aşındı. Çocuk, kadın, hayvan, ağaç ya da doğada var olan herhangi güzel bir şeysen bu ülkede korkmalısın. Koruyamıyoruz, kollayamıyoruz. 

O kadar çok alanda kötüyüz ki sabaha kadar yazabiliriz. Ancak en çok dikkati çekmek istediğim alan eğitim. Eğitimin tornasından geçen bireyler bir ülkenin en az 20-30 yıllık geleceğinde etkin bir role sahip. Kurtuluş Savaşı kadrolarımız ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki nesil ile şimdiki neslin eğitim seviyesine tartışmak bile onlara ihanet olur. Evet, büyük bir ülke inşa ettiler, küllerinde yarattılar ülkemizi. Bunu başaran neslin ortak nokta iyi eğitimli olmaları ve vatanseverliklerinin popülizmden uzak olmasıydı. O dönem karşıt olanlarda iyi eğitimliydi. Kendi dünya görüşleri için kavga verecek kadar literatüre hakimdiler. 

1950'li yıllardan itibaren toplum olarak kolay paranın getirdiği statü ve refahı övdük. Emeksiz yemek olmaz diye yetiştirildik ama çağımızda normal yoldan para kazanabilmek ve bir gelecek kurabilmek neredeyse imkansız. Ülkede nereye el atsak elde kalıyor. Nasıl kurtulacağız diye düşünüyorum kendi halimde. Cevabım öncelikle bugünden başlayarak topyekun eğitim seferberliği. Kreşinden tutun, akademik eğitime kadar her yerde politikadan, liyakatsizlikten arındırılmış, seküler, bilimin ışık tuttuğu bir eğitim sistemi inşa etmeliyiz. İkincil önceliğimiz ise acilen topyekûn bir zirai faaliyet devrimidir. Üretim rakamlarımızı yukarı çıkarmazsak felakete sürükleniyoruz. Dünya üzerinde iklimi bu kadar çeşit içeren ve tarıma elverişli ülke sayısı azdır. Biz geleneksel tarım-hayvancılık-denizcilik  yöntemini acilen terk edip üretimi arttırmalıyız. Evet, ülkemizde bir üretim atağı var ama nihai olarak tüketiciye ulaşan ürünler değil, yarı mamul endüstriyel ürünler üretiyoruz. Örnek olarak demir/çelik/sac üretimimiz iyi seviyede ama araba yapamıyoruz. Tekstilde dünyada sayılı ülkelerdeniz ancak kumaş olarak satış yapıyoruz. Az sayıda global markamız var. Bu ekonomik göstergelerle ucuz işgücü cenneti bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Satın alma gücümüz o kadar azaldı ki artık insanlar barınma ve gıda ihtiyacını karşıladığında başarılı olduğumuzu sanıyor. Eğitim, kültür, sağlık harcaması yapabilmek neredeyse imkansızlaştı. 

Liyakati esas alan, seküler, bilimsel, politikadan arındırılmış bir eğitim sistemi ile şu an yaşanan IV. Sanayi Devrimi olan Dijital Devrimi yakalayabiliriz. Yoksa çocuklarımız, torunlarımız ayakkabı üretilen solvent kokulu fabrikalarda işçi olarak yaşayıp ellili yaşlarında ölüp gidecekler. Başka Türkiye yok!  Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir düsturunu ortaya koyan Büyük Atatürk'ün vizyonerliğine saygı ve hayranlık duymamak elde değil. Ülkemiz için partizanlık, düşmanlık ve ayrışmayı bırakmalıyız. Yozlaşmış, cahilleşmiş bir ülkeye fakirlikte eklenince bu olumsuzluklar iyice yerleşip karakteristik bir hal alacaktır. Sonrası, bir cennet vatanın nasıl cehenneme dönüştüğünün hikayesi olarak tarih sayfalarında yerini alabilir. Boşluğumuzu eğitim ile dolduramazsak felakete doğru sürükleneceğiz.