Rutin bir "gün sonu" yaşıyorum. Her zamanki gibi uykusuz ve doluyum. Peşimi bırakmayan şeylerden biri de kendi kendime derinlemesine düşünüp durmak oluyor genelde, üzülecek şeyler mi arıyorum diye soruyorum bazen. Aslında onlar beni buluyor, buna da alıştım. Bazen tıpkı bu gece gibi yerli yersiz sorgulayıp duruyorum. Yine de bu kez hayatımla iç içe olan bir konuda ilk adımı atmadan önce kendimi açmayı, sorgulamayı veya eleştirmeyi tercih ettiğim için biraz olsun enerjiğim bile denebilir. Bu seferkinin ne kadar anlamlı olduğuyla ilgili kendime bahane buluyor da olabilirim.


Ne kadar zamandır yazdığımı hatırlamıyorum. Lakin bugüne kadar yazdıklarımın ruh halimle hiçbir ilgisi yokmuş gibi de hissediyorum bazen, belki bu yüzden sadece bana özel kaldılar hep. Fantastik kurgu yazarken gerçekten o evreni içimde bir yerlerde mi yaşatıyorum, yoksa gerçek dünyadan oraya mı sığınıyorum bilmiyorum. Yazdığım şeylerde anlam aramayı bırakmalı mıyım diye de düşünmüyorum değil. Zira bazen kara polisiyeye çıktığı da oluyor. Sanırım bu konuyu Orwell gibi politik bir yorumla ele alamayacağım, tek bildiğim artık yazdıklarımın benden uçup başka yerlere gitmesini istediğim. Bu konuda kendime bile ilk kez açıklama getirdiğim veya en azından denediğim için yazdığım her şey karmakarışık geliyor. Sanki duygularından bahsetmeyi daha önce deneyimlememiş birisi gibi, anlaşılması zor laf kalabalığı ile dolu.