"Gerçek dert gibidir, paylaşılmadıkça kurtulunmaz." demiş Baudrillard.


Sohbet gerekir, karşılıklı danışma icabında muhabbetle tartışma gerekir. Gerçek karşısında hem akılcı hem gönülcü bir yol izlemek için gerekli bunlar.


Gerçekler söylenmek içindir. "ya ben öleyim mi söylemeyince?" diyor Büyük Yunus Emre bir şiirinde.


Gerçeklerin acı olduğuna dair bir yargı var. O yüzden çoğunlukla görmezden gelen bir toplum yapısına sahibiz. Özellikle toplumsal gerçekler yani halihazırdaki olgular için bunu gözlemliyoruz. Küçük yaştaki kız çocuklarının evlendirilmesi, ya benimsin ya toprağın diyerek işlenen kadın cinayetleri, her alanda gördüğümüz şiddet ve sevgisizlik örnekleri toplumumuza ait ve değiştirmek için gerekli eğitim ve anlayışların uygulanamadığı gerçekler.


Gerçeği sorgulamalıyız. Bir gerçeği arayış yolculuğu yalnız bireysel olmaz. Her gerçek arayışının toplumsal boyutu da vardır. Bir soruyla başlar arayış: "nedir?" Bir şey hakkında sorulan bu sorunun yanıtı o şeyin gerçeğini, özünü, tanımını verir. Küçük kız çocuklarının evlendirilmesi ve kadın cinayetleri için herkes sormalı: "evlilik nedir?", "sevgi nedir?", "aile nedir?"


'Aşk bu değil, yapma güzel. Sevişirken güzel güzel, sen insanı öldürürsün.' diye sevdiğim bir şarkı var. Aşk nedir? diye de sormalı mıyız ki? Şairane yanıtlardan başkaca nedir?


Bu soruları yanıtlamadan ve gerçeği tekrar tekrar elde etmeden toplumsal bozukluklara çare bulamayız. Kadın ve aileden sorumlu bakanlığa çok iş düşüyor, biz de elimizi taşın altına koymalı, düşünmeli, tartışmalıyız. Yetmez.. Zorunlu eğitimde sosyoloji, psikoloji gibi derslerle nu sorular tartışılmalı, öğrenilmeli. Gerçeklere ulaşılmalı.


Bir soru daha : İslam nedir? Bu değil, şu değil, o değil deniyor. Öyleyse nedir üzerinde uzlaşılan?


Aşkla, sevgiyle, muhabbetle çözülecek sorunlar bunlar. Toplumsal bir varlık olduğumuz bilgi ve sevgisiyle yaklaşalım gerçeklere.

Gerçeğin, doğrunun, iyinin, güzelin arayışında olalım. Tanrı yollarımızı açık etsin.