Uzun süredir hiç bıkmadan yaptığım tek bir şey kaldı koskoca hayatımda. Her gece ertesi günümün çok verimli geçeceği ve yeni bir ben olacağım hakkında kendimi kandırmam. Her gece, tam da tüm canlılar dalmışken en derin uykusuna ve sessizliğe gömülmüşken karanlık sokaklar, ben kendimi uzun uzun, saatlerce, ve neredeyse gün ayana kadar kandırırım. Öyle güzel kandırırım ki, düşünmeye ayırdığım o hatırı sayılır saatlerden sonra inanılmaz bir iç rahatlığıyla, huzur içinde uykuya dalarım. Sonra gözlerim istemsizce aralanır. Bilirim istemsiz olduğunu çünkü gözlerimin tek isteği kapalı kalmaktır hep. Ben nasıl sıkıldımsa yaşamaktan, o da sıkılmıştır görmekten. Bilirim. Aydınlık içindedir odam. İşte tam da orda çatışır iki farklı kişiliğim. Uyumadan önce aydınlığa uyanmak ne kadar mantıklı geldiyse o kararlı halime, uyanınca bu aydınlığa maruz kalmak da bir o kadar gereksiz hissettirdi gerçekliğe uyanmış bana. Tüm gerçeklik en saf haliyle gözümün önünde belirdi ve kapattım hemen gözlerimi. Uyumaya zorladım onları hatta belki bir daha uyanmamaya. Ama olmadı. Utana sıkıla kendimi dışarı attım ne kadar savunmasız hissetsem de yürüdüm o sokakları. İnsanlar beni gördü, ben vardım gerçekten. Evde yalnız uyanınca bir şey geçmiyor insanın boğazından. Bir kere geçmeyince hiç geçesi kalmıyor. Saatlerce açlığımı kabullendim. Her gün nasılsa öyle devam etti hayatım. En ufak bir değişiklik olmadan. Ama ben şu an gecenin bu saatinde yine, yarın için umut doluyum. Uyanayım ve hayatım tamamen değişmiş olsun diye.