hadi, çıkalım yola.

iki yolcu daha.

dört tekerin dördü de rulet.

rüzgar getirdi aklıma,

binlerce kez tüh.

romeo öldü,

başaramadı juliet.

biraz daha gittik.

ağzıyla getirdi ağzıma.

bir haz daha işte. 

ve asla etmeyeceğim ret.

uğruna katil olmanı istiyor dudakları. 

öldür çiçekleri.

görmez hükümet.

görünsün bütün dişleri.

biraz beyaz ve biraz sarı.

günün anlamı öpmek onları.

bu yavaşlayan kareler, parlayan ışık...

kıskanır avrupa yakasının telaşlı adımları.

sanmayın pişmanım.

kusursuz, benim düşmanım.

ölmekle, doğmakla değil, büyümekle alakalı bütün hüsranım.

bir sürü sayı yok hesabımda.

ve yok kimseyle hesabım da.

yine de bir şeyler hep yarım.

saat yarım.

yarım ekmek, yarım bira.

birbirini tamamladıklarını söyleyenler bile iki yarım.

ki ben ve tanıdıklarım, kesinlikle yarım.

çıkıyoruz bi' yerden.

bugün araç yok.

zaten genelde yok.

henüz otomobil yakıtından daha ucuz bizimkisi.

şükür değil ve binlerce kez tüh.

ama en azından bu gece,

veya en azından sallanırken,

yani kimimiz için her gece,

iki bacak da umursamayacak.

ne papazı ne kızı.

nereyeyse oraya.

kimi kaçık kimi kaçak,

serpilmiş yüzeye.

aynadakine anlayış sun,

içindeki mezarlığı çevir müzeye.

ölüm, ölüm kadar soğuk ve bir kere.

oysa defalarca üşüyebilirsin, hiç üşümediğin kadar.

yaşam, haz ve yaz sıcak.

ve belki de sahiden yanıncaya kadar kovalanacak.

soğuk renklerle, sıcak tenlerle nereyeyse oraya.

şayet kurtulabilirsem bu kaos yuvalarından,

dışı bembeyaz bir evde, guguk kuşu akapellasıyla uyanırsam, 

işte o zaman, göğsümde oturan öküz taşınacak.

hem belki başkası yerleşir, sezonluk.

belki kalır evinde hissederse.

bilmiyorum, nereyeyse oraya.

ne varmaya ne yola. yolculuğa!