Kırlentleri kim ıslattı?
Üryan uzanmış, ellerini başının altına koymuş. Yattığı sedir de ıslak. Geceyi sorunsuz atlasa da sabaha karşı işediğini anımsıyor. Rüyasında tuvalete gitmişti ve bir sıcaklıkla sarmalandı. Şimdi odada çirkin bir koku var ve kalkıp temizlemiyor. Terledi ve saç dipleri yağlandı. Dün yıkanmıştı, yıkanmadan önce daha temiz olduğunu düşünüyor. Sedirin karşısında bir masa ve masanın üstünde tüplü televizyon var. Annesi ve babası sağ iken çalışıyordu ve akşamları kanalları gezmeyi severdi. Sonra bozuldu, kimin tamir edeceğini bilmiyor. Televizyonun solunda bir pencere var. Bu müstakilin en büyük penceresi ve içeri çıkıntısı var, buraya rahatça çıkıp oturabiliyor. Yaz aylarında limonatasıyla çıkıp oturmayı ve köyü seyretmeyi sever. Kurumuş göl ve onun cazgır kazları da onu izler. Üryandır ve çirkindir. Tırnaklarını hiç kesmez, kendileri kırılır ve sonra kopartır onları. Burnu sararmış soğukta peltek adımlar atar. Suyum çekildiği için acı içinde olduğumu düşünürüm.
Kaybettin öyle değil mi, diye soruyorum. Sarı göz ayasına bakıyorum. Bir saattir bakıyorum gözlerine.
-Bebeğimi kaybettim, diyor bana. Onu öldürdün.
Üryan kesik başı getiriyor. Saçlarından tutmuş, köklerini kıracak. Evet bak, öldürdüğüm şey bu mu? Gözlerini yerden kaldırmıyor beni affedecek. Ve beni unutacak. Bana artık bebeğini vermeyecek. Öldürdüğümü ayaklarının dibine bırakıyorum.
Üşümeye başladı, sedire uzanıyor. Ellerini bacaklarının arasına sokuyor.