ahmed arif'in "haberin var mı taş duvar? / demir kapı, kör pencere..." dediği yerdeyim. soyulmuş boyasıyla taş duvar kenarında örselenmiş tahta pencerenin kaçırdığı soğuk havaya kafa tutanım. kalın kahverengi battaniyesinin altında ders çalışan çocuğun yüzüne beş gözlü penceremden yansıyan turuncu ısıyım. yılların süzgecinden süzülen yaşlı teyzenin basma fistanına sardığı ıslak tahta kurularının hoyratıyla harlandığı sobayım! kanepe üzerinden sızlayan canının çaresizliğiyle dalgın bakışlarının hüznüne bakan amcanın derdiyle yananım. çaresizliğin arasında onları ısıtmaya çalışan ise bulanmış soba... içimdeki derdi yakarak içleri ısıtanım. buruk hislere çare olan demli çayın harını verenim. yanmayı arzulayan hislerin pasa büründüğüyleyim. alevlerin yankısını yutmuş sobayım!