Yaşam çok güçlü bir mıknatıs. Çok güçlü bir enerji, etrafındaki hiçbir şey, hiçbir nesne, hiçbir varlık onun döngüsüne katılmadan varlığını devam ettiremiyor. Ne olursa olsun bu enerji sizi kendine çekiyor. O çok güçlü iradelerimizle ya da yaşadığımız çok büyük acılarla bile onun yakınında dursak kendine çekiveriyor sizi hemen. Öyle güçlü bir döngü ki bu tutsak ucundan, durdurmaya çalışsak, yavaşla biraz, birazcık soluklanalım desek de durmuyor. Bir maraton koşusunun tam içinde fakat oldukça yorgun koşucular gibiyiz. Yorgun ve bir o kadar kırgın. Ağrıyan ayaklarımıza rağmen devam eden bir yarış bu, yarım kalmışlıklarımıza rağmen, eksikliklerimize ve yaralarımıza rağmen devam eden bir yarış.
Bazen bu döngünün azizliği karşısında aklımı yitirecek gibi oluyorum. On binlerce insanın öldüğü bir savaşın tam ortasında hiçbir şey olmamış gibi açan bir çiçeğin varlığını kabullenmekte çok zorlanıyorum. Binlerce insanı, hayvanları, şehirleri, sokakları, hayalleri, umutları beton yığını altında bırakan o çok güçlü ve acımasız yer altı canavarının etkisine rağmen o topraklarda yeniden doğuşu görmek ürpertiyor beni.
İnsan acziyeti o kadar fazla ve direnci o kadar az ki, çok büyük bir yasın, yıkımın, afetin ardından bile, çok canımız yansa bile, yeniden başlayabilmeye gücümüz yoksa bile devam eden o döngü muazzam.
Biz de o döngünün içindeyiz. Doğup büyüyüp yaşıyoruz. Evler yapıyoruz, eşyalara bağlanıyoruz, eşyalar alıyoruz, satıyoruz, varlıklanıyoruz ve böylece var olduk sanıyoruz. Var olduk sandıkça döngüye güç yetirebileceğimizi sanıyoruz. Döngüyü değiştirebileceğimizi, akışın enerjisinden sıyrılabileceğimizi sanıyoruz. Savaşlar çıkarıyoruz, yeryüzünü acılara boğacak haksızlıklar yapıyoruz, yeri ve göğü ayrı ayrı yoran eylemlerimiz ile döngüyü yaralıyor ve onu öldürebileceğimizi sanıyoruz. Sonra yaşam bir gün, yeniden, aniden hatırlatıyor kendini ve bu döngünün dünya durdukça var olacağını hatırlatıyor bize. Bizim yaşamı onca yaralayışlarımıza rağmen de devam ediyor, tüm acziyetimize ve tüm yasımıza rağmen de. İşte tüm bu döngünün içinde insan; bir küçük, bir aciz ve daha doğarken yaralı. Ve işte yaşam, tüm bu yaralarla, acılarla, yarım kalmışlıklarla ayakta kalabilmenin adı. Ya da kim bilir, belki de düşebilmenin…