Yapımına 1163'te başlanan ve inşası neredeyse 200 yıl süren Notre Dame Katedrali'nin2019 yılı içerisinde yanıp pek çok kısmının kül olduğunu hatırlamayanınız yoktur sanırım. Bu sadece bir mimari eserin yanması değil, aynı zamanda Gotik mimarininve mimarlık tarihinin sorgulanışı açısından da önemli yere sahip bir olaydı.
Öncelikle "Notre Dame Katedrali neden yandı?" gibisinden bir sorunun cevabını bu yazıda bulamayacaksınız, çünkü neden yandığı zaten internette yazıyor kardeşim. Burada başka bir sitede göremeyeceğin bir şekilde bu olayın mimarlık tarihi açısından sorgulanışına yer vereceğim.
Gotik mimariyi önceden duyanlarınız olmuştur belki. İnsan üzerindeki eziciliğiyle bilinen, sivri çan kuleleriyle insan psikoloji üstünde bir hakimiyet kurmayı amaçlayan, insan proporsiyonunu aşan pencere ve kapı boyutlarıyla tamamen insan ölçeği düşmanı ama aristokrat ile iktidar dostu bir mimari çeşididir Gotik mimari. Bak nereden nereye gideceğiz şimdi...
Şimdi bu noktada biraz ilginç bir atıf olacak ama size Marcel Proust adlı efsane yazardan bir alıntı söylemek istiyorum:
"Çan kulesi her an her şeye hâkimdi, beklenmedik bir doruktan evlere seslenir, adeta bedeni insanların arasına karışmış olduğu halde kalabalıktan ayırabildiğim Tanrının havaya kaldırdığı parmağıymışçasına, önümde dikilirdi."
[Swannların Tarafı, Marcel Proust, s. 70, Yapı Kredi Yayınları]
Gördüğünüz gibi, beklenmedik bir doruktan seslenen ve bedeni insanlara karışmış gibi gözükmesine rağmen kalabalıktan ayrılan bir mimaridir Gotik mimari. Marcel Proust da insanların ruhlarının her zaman eskide kaldığının bilincinde olan bir adamdı. Tanrının havaya kaldırdığı parmağıymışcasına olması da aslında Tanrı ve insan arasındaki haklı seviye farkını gösterirdi. Hani İlyada'nın savaş sahnelerinde sanki Akhalılar ile Troyalılar savaşırken yukarıdan Zeus, Athena, Poseidon iniverir de savaşın kaderini bir hareketiyle değiştiriverir ya, hah işte, Gotik mimari de insanlara aynı o kadar yüksekten bakardı.
Peki, bu konunun Notre Dame ile nasıl bir alakası var? Evet, çok değerli bir tarihi eser yanıp kül oldu, bu doğru. Fakat insanın ihtiyaçlarını ve onun sorunlarını umursamayan bir mimari çeşidinde yetişmiş bir katedral için bu çok önemli midir? Daha doğrusu halkın içindeki pek çok insan için sadece Tanrısal bir amaç içermekten öteye gidemeyen ve bunun dışında psikolojik olarak olumlu bir şey sunamayan bir mimari, ne kadar mimari olabilmiştir? Keza Vitruvius'un dediği gibi; iyi bir tasarımın olmazsa olmazları fayda, kalıcılık ve güzellik ilkeleridir, değil mi?
Rönesans ve Barok mimarisi genel hatlarıyla Gotik mimarinin insansız mimari anlayışına bir ilaç olarak geldi. İnsansız hava aracı demiyorum bak, insansız mimarlık aracı burada dediğim. Mesela Notre Dame yapılmamış olsa belki bir Santa Marie delle Grazie Kilisesi'nihiç tanımayabilirdik. Mimarlık da bir sanat felsefesidir aslına bakarsanız. Aynı felsefe akımların filozofları gibi mimarlık akımları da birbirini eleştirerek kümülatif olarak ilerler.
Notre Dame kilisesinin yanmış olması mimarlık tarihi için bir kayıptır mutlaka. Fakat insanlık tarihi için bir kayıp mıdır, bu tartışmaya açıktır. Franz Kafka da Şato kitabında "Klamm" adlı bir şato memuruna ulaşmaya çabalıyordu sürekli. Peki ulaşabilmiş miydi? Kafka'nın Şato'su da bir Gotik mimari eseriydi çünkü.
İnsanı kıstıran, onun özgürlüğünün sınırlarını çizen, insan psikolojisine heybetiyle hakimiyet kurmak isteyen ama bütün insanların eşit olduğunu bazı insanların ise daha eşit olduğunu söyleyen bir Gotik mimari varken, Notre Dame'in yanması da insanlık için abartılacak kadar önemli olmasa gerek sanki.
Yazar: Oğuz Aktürk
Alıntılarla Yaşıyorum
2020-04-07T11:25:59+03:00Teşekkür ederim dostlar. Haydarpaşa'yı yedirmeyiz...
Bektaş Şenel
2020-04-07T03:48:27+03:00Öncelikle kalemine ve aklına sağlık diyor ve ardından da komik olmayan bu şakayı devam ettiriyorum:
"Emdi Haydarpaşa yırtılur"