sicim


küfrün bulaştığı her şey bulanıklaşıyor

mızrak fısıltıları denk düşüyor dudaklarıma

rabb'im ne keskin sesin var, kulaklarım kanıyor

sen konuştukça uzuuun bir yol yürüyor ayaklarıma.


/ben ki evvelden bir düşe kaniydim

her sabah doğardım, parlardım, âliydim

jiletim vardı, gösterdim, faniydim

aramak bulunmakmış, sonradan öğrendim/


-müstakil bir ölüm için-


çiçekli pasajlarda soldurduğum ellerimden

malulen emekliyim.

oysa ben dişi bir tavus kuşu heybetiyle hayata gözlerimi açıp

gök dediğin şu kocaman sandıktan çıkarıp kirlimi çıkımı

öp(l)tüğüm bedenlere serpiştirdim.

aynı nehirleri kullandım üstelik,

nedense hiç değişmedim.


-şimdi bana ne kadar vaktimin kaldığını söyleme

hayatın anlamını da merak etmiyorum artık, diyalektiği de.