Evde yaşayan bir ölü var, ben biliyorum, gördüm. Her gece başını yastığa koyuyor, sırtını yasladığı duvarlardan af diliyor. Görüyorum, en çok da bu acıtıyor. Ev soğuk, ıssız ve karanlık. Üşüyorum. O da üşüyor. Yemek yiyor, uyuyor ve uyanıyor. O bir ölü ama bunu bilmiyor. Ölüler konuşur mu? O konuşuyor. Tanımıyorum onu, evde bir yabancı geziyor. Sıcak değil, soğuk artık. Penceremi kapatsam da üşüyorum. Kokusu ruhuma kazınmış, midemi söküp atmak istiyorum. Gözlerimden yaşlar bile süzülmüyor artık, süzülmesi gerek, ağlamak gerek. Boğazlarımız yırtılana kadar bağırmak gerek… Fakat o bir ölü artık, biliyorum! Konuşuyor benimle, kelimeler boğazındaki girdapta kayboluyor. Korkuyorum. O bir ölü, saydam ayak izleri ile geziniyor evde, kimse tanımıyor onu. Sevgisizlikten ölmüş ruhu, gömmemişler bile. Çok öfkeli, nefretini her gece yataklara kusuyor, başından simsiyah dumanlar yükseliyor. Düşüyoruz. Gün geçtikçe... Daha da dibe… En dibe…