Gece saat geçken özlüyorum onları. Hepsini. Geçmişimi, beni büyüten, yaralayan, nadiren sarıp sarmalayan insanları. Aslında özlediğimin eski ben olduğumu inkar etmek için belki, hep onları özlüyorum. Midemin daimi bulantısı, yıllanmış kulaklıklarım, o zaman ait şarkılarım, bir mayıs gecesi yorganın altında bile üşüyen ayaklarımla onları özlüyorum. O insanları. Akıllarından geçmeyi bir kenara koyalı çok oldu, okyanus ötesinden yanlarına gitsem, bir sokakta karşılaşsak belki adımı bile hatırlayamayacak o insanları. Yıllanmış insanları. Belki adlarını bile unuttuğum o insanları.


Geçmişte yaşamaya zorladığım aklım oyunlar oynuyor bana, gerçeklik algım o insanlar gibi terk ediyor beni, asıl terk edenin, gidenin ben olduğumu bile unutturacak gibi zamanla. Öyle özlüyorum ki. Onları özlemek çocukluğumu yad etmek gibi.


Çok özlüyorum onları. Hayatıma eli değmiş, kokusu bulaşmış, omzuma başı yaslanmış, eli elimi tutmuş, gözü gözüme, sesi sesime değmiş herkesi. Herkesle nasıl bu kadar anım var anlamaya gücüm yetmiyor, ben o terk ettiğim şehire kaç ömür, kaç hikaye sığdırmışım aklım almıyor.


Zaman beni acımasızca ve ağır ağır silerken o insanların hayatından, onların yokluktaki varlıkları keskin ve ağır ağır işleniyor hayatıma.