Neye direnildiyse dipçik gibi sapasağlam çıkması karşımıza, hayatın çoktan giden pembesinin pespaye tozu. Hâlihazırda ağlamamak için yazılan şiirler, varılmamak için tepinilen yollar, sevilmemek için gösterilen aşırılıklar maazallah olur da mutlu oluruz diye, çekinerek sergilediğimiz, bizi yanlışa sürükleyen eylemler. Hepsi, hepsi bir doğrultuda karşı koymak için "uğruna çabalanan olmayacak uğruna çabalayacak!" düşüncesine hizmette. Bedeller ve devinimler sırt sırta vermiş, zaten gidiciyizi fısıldayıp duruyor kulağımıza, yani tezatlar dünyası. Kendimiz olmayıp kandırmaya çalıştığımız bir de kendimiz var ki içler acısı bir trajedi. Yahu bu çocuk değil ki bak gittim deyince inansın da ağlasın. E azıcık kurnazını bile bir kere açıp kapayarak dış kapıyı koyabiliyoruz bir terkediliş yoluna. Yalnız işte çocuk değiliz .Şimdi çocuk güzellemesi de yapmak değil de niyetim. İnanarak içten içe, dışa
Amaaan mesajını vermek ne denli etik bilemiyorum. Diyordu ya Nilgün Marmara "Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum." Tam aynı mesele, yorulduk be. Gözümüz yollardayken, gelince beklediğimiz -ki çalmadan önce kapı her adımını izlemişizdir oradan buradan-
"A sen mi geldin, hiç beklemiyordum" tepkisinin suniliğinden ve nicesinden yorulduk.
Tanrım sana sığınırım zeytinler olacakken tam, gözlerini kapatan insanlardan
Beni benden koru tanrım mıydı?
Ondan işte her neyse ve tabi rica ile minnet ile...
"Gömülür" eşlik etti :)