İnsanın gönlünce konuşabildiği,

birinin sözünün

bir diğerine ağır gelmediği,

susmaların ürperti yaşatmadığı

o kentlere gidelim.

Kibrin gün gibi battığı,

gecenin begonvil sarkaçlarına yaslanıp keyifle yaşlandığı o kentlere. Ayçiçeklerinin güneş dualarıyla sararan tarlalarına,

çok uzakların sesiyle çağlayıp

geçip giden yalnız ırmaklara.

Kirece bezenmiş çeperlerin avlusunda,

bir kireç rengi kadehin ortasında;

bir türkünün dilime,

zülfünün kadehime düştüğü kentlere.