Ölüüüüüüüüüüüm, diye haykırdı Lacan...

İnancın diyarına aittir, dedi.

Öleceğinize inanmakta haklısınız.

Sizi ayakta tutan budur.

Eğer buna inanmasaydınız, yaşadığınız hayata katlanabilecek miydiniz, eğer bunun biteceğinin kesinliğine güvenmeseydiniz tüm bunlara nasıl katlanacaktınız, diye de sordu.


Yaşama katlanmanın temel ön koşulunu ölümü kabullenmek olarak gördü. Yaşamın sis perdesini kaldırdığımız da yüzleşebileceğimiz tek gerçeğin ölüm olduğunu düşünürsek düz bir çizgiyi anlık hüzün, keder, mutluluk, sevinç gibi bazı duygularla çeşitli yönlere çekebiliriz. Çizgimizin düzlüğünü yitirmesi haz duygumuzun tatmin olduğunu ya da dibi gördüğümüzü simgeler. Ne hazlarımızın tatmini ne de diplerimiz sonsuzdur. Bir süre bizi oyalar, sonra da sessizce yok olurlar. Burada işlevsel olan “Objet Petit A,” yani ulaşılamayan arzu nesnesidir. Melankolik yaşadığı karamsarlıktan haz duyar, narsist aynada gördüğüne aşıktır. Haz deyince aklımıza zevk aldığımız, bize mutluluk veren şeyler gelir fakat bu bir yanılgıdır. Sanatın ve müziğin tarihsel süreçler içerisinde buhranlar ve savaşlarla nasıl ilerlediği açıktır. Öfkeyle bastırılmış melankoli haline zal denir. Chopin ve Franz Lizt'in, özellikle mazurkalarına sirayet eden bu duygu iki sanatçının da haz duygularının negatif tatmini sonucu yaratıcılıklarının bir ürünüdür. Bu açıdan değerlendirildiğinde baskı altında kalmış Afro-Amerikalıların müziği olan Blues ve Cazz'da da Zal'a rastlanır. Hazzın doğasını anladıktan sonra insanın kendi doğası gereği haz duygusunu asla tatmin edemeyeceğini bilmemiz gerekir. Dönem dönem ihtiyaçlarımız farklılaşır, istek ve arzularımız şekillenir kısacası değişiriz. Bu değişim haz duygumuzda da çeşitli değişikliklere sebep olur. Bu da tüm duygu ve düşünce dünyamızı etkiler. Bir baraka da saraydakinden farklı düşünülür, yıllarını baraka içerisinde geçirmiş bir birey saray da yaşamaya başlarsa ilk kurtulacağı şey baraka ile özdeşleşmiş olan haz ve arzularıdır. Mutlu olmak iş değil, mutluluğu kalıcı hale getirmektir aslolan, anlık yanılsamalar, kısacık pasamontalar oluşturur ve yapay bir mutluluk hali hissederiz. Mutluluk haz duygumuzun tatmini ile orantılıdır, buradaki önemli soru ise sürekli değişken olan haz duygumuz ile nasıl mutlu olabiliriz? Çok bilindik şu hikaye burada biraz daha anlam kazanır,


“18. yüzyılda Fransa’da yaşamış aydınlanma çağı filozoflarından Denis Diderot‘un (1713-1784), çok fazla borcu birikir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, Diderot’un kütüphanesini satın alır, Diderot’ya 25 yıllık maaşını peşin öder ve kütüphaneyi kendisine tekrar hediye eder. Artık Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş, rahatlamış ve bir servete sahip olmuştur. Bir gün bir arkadaşı ona kadife bir sabahlık hediye eder. (Bazı rivayetlere göre ise kendisi almıştır.) Filozof sabahlığıyla çalışma masasında şevkle çalışırken, birden bire yeni ve gösterişli sabahlığı ile çalışma masasının hiç uyuşmadığını düşünür. Ve işte her ne olursa, bundan sonra olur. Derhal, çalışma masasını değiştirip harika bir çalışma masası alır. Artık sabahlık ve çalışma masası uyumludur. Fakat o da ne? Yerdeki eski halı, sabahlığına ve çalışma masasına yakışmıyor. Hemen servetine ve kendisine yakışacak bir halı alır. Aynı şekilde; evin koltukları, sandalyeleri, masaları, dolapları, duvar resimleri, duvar halısı, oda süslemeleri Diderot’u rahatsız etmeye başlar ve evin bütün eşyalarını değiştirir.”


Haz da insan doğası gereği tıpkı bu şekilde ilerler; elde edilen her kırıntı bir parçaya, her parça bir porsiyona dönüşmek ister. İnsanın nihai hedefi ise pastanın tamamıdır; yani mutlak, sürekli bir mutluluk hali. Bu nedenle haz duygumuz asla tatmin olamaz, anlık yanılsamalarla yetinmek zorunda kalırız, işte bundandır "objet petit a"nın neden ulaşılamayan arzu nesnesi olduğu. Ona ulaşmanın tek yolu onu öldürmekten geçer. Bu da sadece bedensel varlığımızın sonu ile gerçek kılınabilir. Ölümün kesinliği yaşamın döngüsel haz zincirini kırar ve duygusal özgürlüğümüzü elde ederiz. Lacan'a göre yaşama katlanabilirlik ile özdeşleşen ölüm, "objet petit a" ile anlamını farklılaştırır. İnancın dünyasına aittir ölüm, her inanç ölümden sonra yeniden doğuşu müjdeler. Buradakinden daha iyi bir hayatı, belki de sonsuz yaşamı, ölümümüzden sonra düşleriz ve buradaki hayatımızı ölümden sonrakini elde etmek için şekillendirmeye çalışırız.


Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım yaşam çizgimiz her zaman kendi düzlüğüne kavuşur ve hiçlikle örülü dünya üzerinde kendi anlamını ölümle şekillendirir... Haz zinciri asla kırılmaz, kişi kalıcı mutluluğun peşinde ömrünü heba eder.