Merhabalar, bugün karşınıza bir film önerisiyle geleceğim. Benim gibi geç kalanlar için bayağı ufuk açıcı, afyonların patladığı bir film: Ocean Heaven. Filmimiz 2010'da gösteriye girmiş yani günümüz tarihine kıyaslayacak olursak biraz eski. İşte hayıflanmam bu sebepten. Bu kadar güzel yapının nasıl göz ardı ediliyor oluşu üzerine. Filmi izledikten sonra birçok gerçek yüzüme bir soğuk su etkisiyle çarptı. Film gerçek hayattan, bizden. Görmezden geldiğimiz, gözümüzü kaçırdığımız noktaları olay, durumlar ve oyuncular eşliğinde bir bir gözümüze seriyor; o da yetmiyor hayattaki 'insan'a yahut 'insanlığa' ait pesimist tufanı sergilemekten de geri kalmıyor. Filmin konusu, akciğer kanseri olan bir babanın üç dört aylık ömrü süresince özel gereksinimli çocuğunu hayata hazırlama çabasını konu ediniyor. Drama demek yanlış olur, birçok örtük mesaj içeren eğitici bir filme haksızlık olur düşüncesindeyim. Bazı sahneler beni gerçekten zorladı, derin nefes alıp durup öyle izledim. Duygulanmak dışında filmin bir amacı var. Dafu'yu duymak, işitmek. Gözlerimizle işittiğimiz, kulaklarımızla duyduğumuz Dafu... Hangimiz duyguyu bırakıp eyleme geçiyor onların yaşamı için? Topluma ait bireyleri neden kazandıramıyoruz kendimize? Ocean Heaven tam da bu konuya parmak basıyor ve toplumdaki birçok eksikliği gözler önüne seriyor. Sadece özel gereksinimli bireylere değil, topluma da bu konu hakkında bilinçlendirme eğitimi verilmesi kanaatindeyim; hatta film de yan düşünceler eşliğinde toplumun eksikliğini ilmek ilmek işleyerek izleyiciye sunuyor. Engeli biz oluşturuyorken özel gereksinimli bireylere engelli demek bizim konuyu tam anlamadığımızın bir örneğidir. Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız ve engelli kavramını sadece yanlış kullanıldığını beyan etmek için kullandığımı fark etmişsinizdir. Özel gereksinimli bireyler için yeti yetimi kavramı da kullanılanlar arasında.
Leonard Davis, engellilik ve yeti yetimini şöyle açıklar:
Engellilik bir duyu eksikliği ya da fiziksel veya zihinsel bir yeti yitiminden çok bu farklılığın algılanması ve inşasıdır. Yeti yitimi fiziki bir gerçekliktir, ama engellilik bir toplumsal inşadır. Örneğin hareket edememek bir yeti yitimidir, ama eğilimlerin olmadığı bir toplum bu yeti yitimini engelliliğe dönüştürür. Engellilik ancak toplumsal olarak inşa edilir; belli işlevlere, görünüşe vb. duruma sahip olmanın ya da olmamanın ne anlama geldiğini analiz etmek gerekir (aktaran Braddock ve Parish: 2011, s. 101). Engellilik toplumsal bir inşadır denildiği üzere. OECD, AB ve Türkiye verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık %15'inin özel gereksinimli bireylerden oluşması ve bu sayının dünya genelinde bir milyar civarına tekabül etmesi, dünya nüfusunu düşündüğümüzde oranın yüksek olduğu durumunu gözler önüne seriyor. Yard. Doç. Dr. Serdar Orhan ve Kemal Gökmen Genç'in bahsettiği üzere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26. maddesine baktığımızda “Herkesin eğitim hakkı vardır” ifadesi, tüm bireylerin kendi kişiliğini geliştirmesi yönünde eğitim almalarının gerekliliğini vurgulamaktadır. Böylece özel eğitime gereksinimi olan bireylerin, normal gelişim özelliği gösteren bireylerle eşit eğitim ve yaşam fırsatlarından yararlanmaları için yasal, idari ve eğitsel düzenlemeler yapılmasının zorunluluğu da ortaya çıktığının altını çizmiştir. Dünya ülkelerinde özel eğitim hizmeti alanlara göz attığımızda, 2012 yılında ABD’de 6.4 milyon, Almanya’da 493 bin, İngiltere’de 1.62 milyon ve Türkiye’de 256 bin olduğu görülmektedir. Özel eğitim alanların sayılarına göre örnek ülkelerin sıralaması ABD, İngiltere, Almanya ve Türkiye şeklindedir. Özel eğitim hizmeti, Türkiye’de diğer ülkelere göre daha az sayıda kişiye ulaştığını görüyoruz (alıntı).
Bununla birlikte Orhan ve Genç, özel gereksinimli bireylerin istihdamında zorunlu kota uygulaması yapmayan ABD ve İngiltere’de özel gereksinimli bireylerin özel eğitimi noktasında da ayrımcılıkla mücadele ön planda tutulmuştur. ABD’de özel gereksinimli çocukların mümkün olduğunca okulda kaynaştırmalı eğitim içerisinde tutuldukları ancak uzmanların belirlediği çocuklar için ise özel eğitim hizmetlerinin ücretsiz olarak verildiği görülmektedir. İngiltere’de ise özel eğitimden ziyade kaynaştırmalı bir eğitim sistemi uygulanarak özel gereksinimli çocukların okul içerisinde tutulmaları sağlanmaktadır. Bu kapsamda da her okulda özel eğitim koordinatörlerinin görev yapması kabul edilmiştir. Aynı şekilde Almanya’da da mümkün olduğunca çocukların kaynaştırmalı eğitim içerisinde tutularak eğitimlerinin verildiği görülmektedir. Dolayısıyla bu ülkelerde özel eğitim hizmetlerine başvuran ve eğitim alan özel gereksinimli öğrenci sayıları az olduğunu bizlere aktarır. Türkiye'de ise Ulusal Engelli Veri Taban'ına göre özel gereksinimli birey sayısı 1.559.222. (Ancak resmi olmayan rakamlara göre %13 düzeyinde, 9 milyon olduğu söyleniyor) Bunların %27'si 0-21 yaş, %36'sı 22-49 yaş, %37'siyse 50-64 yaş arasında…
Eğitimde, Avrupa Birliği ülkelerinde ilkokuldan sonra özel gereksinimli bireylerin okulu bırakma oranı %25. Bu oran İsveç’te %11 iken, Türkiye’de %60.
25-64 yaş arası çeşitli eğitim programlarına (yaşam boyu öğretim) katılım oranı özel gereksinim olmayan bireyler için %9.8 ken bu oran özel gereksinimli bireyler için %6.9. Türkiye’de ise bu oranlar sırasıyla %4.1 ile 1.7…
30-34 yaş arası özel gereksinimli bireylerin yüksek öğrenimi tamamlama oranı AB’de %22.1 iken bu oran Türkiye’de 6.8 olarak karşımıza çıkıyor.
Peki istihdam?
AB’de 15-64 yaş arasındaki özel gereksinim olmayan bireylerin istihdamı ise %66.9 iken, bu oran özel gereksinim bireyler için %47.3… Bu oranlar Türkiye için sırasıyla %51 ile %41.1 olarak veriliyor. Özel gereksinimli bireyler için AB’de en yüksek istihdam oranı İsveç’te (yüzde 66.2), en düşük istihdam oranı ise Macaristan’da (yüzde 23.7).
Türkiye’de istihdam edilen 90.131 özel gereksinimli bireyin 12.223’ü kamu, 77.908’I özel sektörde çalışıyor.
Sonuç olarak Ocean Heaven filminde konu edinilen durumu çok da uzakta aramamak lazım. İstihdam alanında hizmet alanı ile birlikte farklı alanlarda da özel gereksinimli bireyler için kadro açılmalı ve bu konunun sürekliliğini sağlamak amacıyla bir denetim mekanizması kurmak elzem. Bunun dışında toplum özel gereksinimli vatandaşlar hakkında bilgilendirmeli, eğitime tâbi tutulmalı kanaatindeyim. Eğitim alanı genişletilmeli, denetlenmeli ve geliştirilmelidir. Uzmanı değilim konunun ama araştırdığımda gördüğüm karelerin bu konu hakkındaki eksiklikleri birçok perspektifle önüme seriyor olması beni bu yazıyı yazma sürecine iten nedenler arasında. Tabii ki de film, verilen istatistikler bilinenin dışında bilgiler olması da cabası. Hepimiz bir okyanus cennetinde yaşıyoruz. Ya biz de okyanusun parçasıysak? Okyanusumuz yaşam mücadelemiz, bizi kendimize döndüren bir süreç. Kendimizde biz varız, bu sebeple bizi ötekileştirmenin kendimizden bir kayıp olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Görmezden gelerek ötelemeyelim, okyanusu cennete çevirmek de cehenneme çevirmek de bizlerin izinde.
Hoş kalın.
Kaynakça
Önerilen Kitap
________________
Sharon M. Draper/ İçimdeki Müzik
Vince Vawter/ Gazeteci Çocuk
_________________
Bahar Türkoğlu
2022-12-22T18:39:27+03:00Teşekkürler Mısra :)
Mısra Ergök
2022-12-22T17:19:22+03:00Çok iyi anlatmışsınız, emeğinize sağlık. 💙
Bahar Türkoğlu
2022-12-20T10:31:19+03:00Teşekkürler :)
Kenan Birkan
2022-12-20T07:14:33+03:00Filmi ne iyi anlatmışsınız, teşekkürler. 👏🏽