“Yeşil ezginliklerin sürüdüğü sıcak,
mavi dorukların soluğu ötede…
şıngırdayan demire bak, yosunlu taşa…
Zümrüdü kanatacak yüzük, biliyorum.
Ortaçlı ve kıvrak şavkın altında ben
Korularda kaybolup gidecek miyim?
Neredeyim ben, bilmiyorum
Kurtar beni bu kıraçlığımdan hemen
Sıcak yalnızlığımı kan diye anlıyorum.”
Bıraktı kalemi sonra, dayanmadı
Titrek alevin yunduğu her şey esnedi
yumru ve esnek, sıcak ve çığıldı…
Uğuldadı çatkı kamışın gölgesi
bir ruhu arkasında bırakacak gibi
ardına çevrildi aniden :
kartal ve hüthütler uçuştu kafesten geçip
gül ve dikenler düştü tüylerinden
Muhakkak bir yanı olmalıydı aziz
koştu bir tüyü yakalamak uğruna
avuçladığı tüyler savrulup
gidince,
sımsıcak bir kan doldu eline
Uyandı, bu düşe bir nazire yakıp
“ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı”
,
2024-10-20T00:06:08+03:00De ödemli düş ne ki