Bir anı ilişiyor gözümün önüne. Sınıftayız, bir metin okuyoruz. Metinde eskiden çocukların bir kitabı, bir sözü, bir filmi bilemediklerinde utanç duyduklarından ve şimdiki gençlerde bu özelliğin olmadığından bahsediliyor.
Metni ilk okuduğumuzda bu düşünceyi saçma bulmuştum. İnsan başkaları ne der diye değil, kendi istediği için öğrenmeliydi bana göre. Zaten her şeyi bilemeyeceğimize göre bazı bilgileri bilmek zorunda olmamız gerektiği fikri epey mantıksızdı o an.
Bir süre sonra ben de kendimi entelektüel bilgi bombardımanının içinde buldum. “Kitap okumalıyım, film izlemeliyim, derslerimi iyi tutmalıyım…” Artık bu düşüncelerin içinde savrulan bir 21. yüzyıl kurbanıydım.
Birçok insan kendini bilgi yağmuruna tutup her konuda bir fikri olması gerektiğini düşünüyor. Artık buna katılmıyorum. Aslında bilgi edinmede böyle bir zorunluluk yok. Hatta hayatın kendisinde böyle bir zorunluluk yok.
“Okula gitmek, ders çalışmak, işe gitmek, para kazanmak zorundayım.” desen de aslında kendine zorunluluk biçtiğin tüm bu işleri yine sen seçtin. Hatta dur bak, yaşamak zorunda bile değilsin. Resmen bir özgürlük denizinde savruluyoruz. Özgürlük derken elbette herkesin aynı şartlarda yaşamadığını biliyorum ama yine de her zaman bir seçim yaparız. Bu kaçınılmazdır.
Şu anda sana zorunlulukmuş gibi gelen şeyleri bile sen seçmişken neden öğrenmek zorunda olasın? Öğrenmeyi, bilgi edinmeyi bir zorunluluk olarak düşündüğünde senin için bir külfet haline geliyor. Oysa bilgi edinmeyi sen seçtin, kimse seni zorlamadı.
Bu yüzyılda “El âlem ne der?” diye kendimizi bilgi bombardımanına tutup biraz ondan biraz bundan sepetimize atıyoruz. Buna gerek yok. Bu bir zorunluluk değil bir seçim ve bunu yine biz seçtik.
Öğrenmenin, okumanın, izlemenin ve daha bir dünya şeyin zorunluluk olmadığını anladığımızda bizim için bir külfet olmaktan çıkacak, keyif alacağız ve 21. yüzyıl kurbanı olmaktan bir nebze olsun kurtulacağız.