Schopenhauer'in ''Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine'' adlı eseri, ilk bakışta hayatı yaşamaya yardımcı bir rehber gibi görünse de olayın aslı tam olarak öyle değildir. Schopenhauer bu kitabında, ''Hayat nasıl yaşanır?'' diye sormaz, ''hayat nasıl yaşanabilir'' diye sorar. İşleri kolaylaştırıcı, yardımcı bir rehber değil; bir hayatta kalma rehberidir ortaya koyduğu.

 

''Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine'' yaklaşık iki asır önce kaleme alınmıştır. Yayın tarihinden sonra geçen yüzyıllara rağmen kitapta bahsi geçen sorunların günümüzde hala devam ediyor olması ise hem şaşırtıcı, bir o kadar da beklenesidir.

 

Kitap, yapı olarak dört kısımdan oluşmuştur:

 

  1. İnsan mutluluğunun iki temel düşmanı: ıstırap ve can sıkıntısı
  2. Okumak ve kitaplar üzerine
  3. Yazarlık ve üslup üzerine
  4. Düşünmek üzerine

 

Görüldüğü üzere kitabın adında sonda olan ''yaşamak üzerine'' kısmı, diğerlerinden önce işlenmiştir. Bu durum, alelade bir tercih olabileceği kadar, çoğu disiplinde olduğu gibi -önce sorunların tanımlanıp ardından çözüm önerilerinin sunulması - yöntemine benzetilebilir. Yapılan alıntılarda ise Schopenhauer'in hayatı bir ''sorun'' olarak görüyor olması netlik kazanmaktadır.

 

 

Yaşamak Üzerine

 

Dünyanın herhangi bir yerinde elde edilebilecek çok fazla bir şey yoktur. Dünya sefalet ve ıstırapla doludur; ve eğer bir insan bunlardan yakasını kurtarırsa, bilsin ki can sıkıntısı her köşe başında pusuda beklemektedir. Hatta daha da fazlası; genellikle galip gelen kötülüktür; ve gürültü ve şamatayla sesini en fazla duyuran budalalıktır.

 

En genel gözlem bize insan mutluluğunun iki temel düşmanının ıstırap ve can sıkıntısı olduğunu gösterir. Daha ileri gidip, birinden yakamızı sıyıracak kadar talihli olma ayrıcalığımızın düzeyinin bizi diğerine yakınlaştırdığını söyleyebiliriz. Aslına bakılırsa hayatın bize sunduğu, bu ikisi arasında, az veya çok şiddetli bir salınımdır.

 

 

Eğer dünyada elde edilebilecek çok fazla bir şey yoksa ve hayatın bize sunduğu, iki tatsız uç arasında sallanmaktan ibaretse neden yaşamaya çalışıyoruz? Neden kazanma ihtimalimiz olmayan bu oyunu oynamaya devam ediyoruz? Bu durum, Albert Camus'un Sisifos Söylemi kitabında bahsettiği ''gerçekte önemli olan tek felsefe sorusu'' olan intiharı cevapsız bırakmak değil midir? Bu konuda yorum yapabilmek için Schopenhauer felsefesinin beslendiği kaynaklar incelenmelidir.

 

Schopenhauer kendi görüşlerini özne ve nesneyi kapsayan bir tasavvur ve irade (istenç) üzerine kurar. Tüm dünyanın bir tasavvur olduğunu ve dolayısıyla akılla varoluşa gelmemiş bir şeyi akılla açıklamanın mümkün olmayacağını belirtir. Çoğu kişi tarafından karamsar olarak tanımlanan Schopenhauer, aslında bu noktada pesimistliğinin altında yatan rasyonalizmi açıklamaktadır.

 

 

Benim felsefemdeki umutsuzluk ve melankoliden dolayı feryat ediyorlar, bunun sebep-i

hikmeti şurada yatmaktadır: Zira ben, onların günahlarının bedeli olarak müstakbel bir cehennem efsaneleştirmek yerine, dünyada nerede bir günah varsa orada cehennemî bir şeylerin muhakkak olduğunu gösterdim.


 

Schopenhauer felsefesi altında yatan karamsarlığın nedeni buradan da anlaşılacağı üzere hayat kaynaklı değil, insan (irade, istenç) kaynaklıdır. Hint mistisizminden de oldukça etkilenmiş olan Schopenhauer insanı, metafizik bir hayvan olarak tanımlar ve istencin öldürülmesi gerektiğini ve bunun akıl yolu ile sağlanabileceğini savunur. Bu yolun amacı ise mutluluk değil, acıdan kaçıştır. Schopenhauer için mutluluk hiçbir zaman amaç olmamıştır.

 

 

.Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır: mutlu olmak için burada olduğumuzu sanmamız


 

Okumak ve Yazarlık Üzerine

 

Sorun tanımlandıktan sonra çözüm önerisine geçer Schopenhauer. Çözüm olarak ortaya ne okurluğu ne de yazarlığı atar. Ona göre gerçek çözüm düşünmekten geçmektedir. Okuryazarlık, ancak ‘’düşünme’’ eyleminin çeşitli nedenlerle gerçekleştirilemediği anlarda başvurulacak geçici bir çözümdür. İnsan kendi biricik düşüncesine yabancı hava solutmamalıdır. Her insanın farkına varabileceği bazı özler olduğunu savunur. Bunlara ulaşmanın yolu ise hiç ayak izi bulunmayan yollardan geçmelidir.

 

Bütün bunlardan kağıt üzerine dökülen düşüncelerin kumsaldaki ayak izlerinden farklı olmadığı sonucuna varılabilir: Doğru, adamın yürüdüğü yolu görürsünüz, fakat yolda ne gördüğünü bilmek için onun gözlerine ihtiyaç duyarsınız.

 

İnsanın kendini gerçekleştirme yolculuğunun en zorlu patikaları, yine kendi içinden geçer. Zaman zaman suret benzerliği gösteren başka bedenlerin haritalarıyla karşılaşılacak olsa da bütün bunların yalnızca bir benzerlik, bir yanılmaca olduğu unutulmamalıdır. Sonuca bir şekilde ulaşılsa bile, başkasının haritasıyla ulaşılan sonuç çoktan elde edilmiş ve biricikliğini yitirmiş olacaktır. Bu durumda yaşanabilecek ihtimallerin en iyisi bile insanı tatmin etmeyecek; arayışın kendisi, bulamayışın nedeni olacaktır.

 

Bir insanın olabileceği ya da başarabileceği en iyi ve en büyük şeyin kaynağı kendisidir. Bu ne kadar böyle ise –bir insan hazlarının kaynaklarını ne kadar kendisinde buluyorsa- o kadar mutlu olacaktır.

 

Schopenhauer’e göre yaşayabilmek için yalnızlık benimsenmelidir. Hayatta ihtiyaç duyduğu her şeyi kendi bünyesinde toplamalıdır insan. Dürtüler ve sosyal ihtiyaçlar ise istencin bir oyunudur. İnsan kendi iradesini, istencin iradesi üzerine çıkarmakla yükümlüdür.


Dış etkenlerin boyunduruğundan kurtulabilmiş, hazzı kendinden menkul bir insan diğerlerine göre daha ''kendisi'' olacaktır. Bu durum ise haz sınırlarının ötesinde dahi tesirini gösterecek; alınan her nefes, edilen her söz veya duyumsanan her düşünce daha ‘’gerçek’’ olacaktır.

 

En nihayetinde Voltaire’in söylediği gibi,

 

 

 

il n'est de vrais plaisirs qu'avec de vrais besoins

{Gerçek ihtiyaçlar olmadan gerçek hazlar olmaz.}