Durgun ve dingin olan bu sahilin kıyısında oturmuş, sigaramı içiyordum. Duygularım, anılarım, hayatım... Bu sahilde geçti. Hep arkadaşım olan, artık bana yabancı da olsa her daim sığındığım limanıma veda etme vaktim gelmişti. İçim burkuluyordu, bedenim acılar içinde kıvranıyordu fakat bunları dile getiremeyecek kadar güçsüz hâlde bulunuyordum.
Sahile doğru bakıyordum ürkek bir şekilde. Oldukça benziyorduk. Binbir insanın anılarını barındırıyor, bir çöp gibi kullanılıp atılıyorduk. Kimseler sormadı, kimseler düşünmedi. Sözlerim boğazımda düğümleniyordu, sadece bakmakla yetiniyordum. Gökyüzü kapalı ve boğuktu, öfkesini boşaltmak isteyen bir mahluk gibi gürledi ve karşısında ne direnirse yerle bir etti. İçtiğim sigaram sona ermişti. Burada zehirden aldığım zevk bile yarım kalmıştı. Daha fazla kalırsam eğer hasta olacaktım, fakat umursamadan oturmaya devam ettim.
Tekinsiz rüzgârın saçlarımı savurmasına izin verdim, onunla birlikte savruluyordum yeryüzünden. Sanki her şey öfkeliydi bana karşı, kimse yaşamımı istemiyordu. Benim de takatim kalmamıştı artık direnmeye. Son kez olsun tüm her şeyimi yaşadığım bu sahil karşısında bir sigara yakıp anılarımı yâd etmek istemiştim, onu bile yapamadım. Durup düşünmenin ne anlamı kalmıştı ki? Ölmeyi isteyen bendim. Bu bedenden vazgeçmeyi istediğim hâlde neden duruyordum? Neden? Kendimi kandırıyordum, sadece birisinin beni görüp bu yardım çığlıklarımı duymalarını istedim. Gelip beni kurtarsın, dilsiz olan beni alsın, acılarımı görsün diye çırpınıyordum. İsteyen ben değildim, içimdeki duygularımdı. Sadece birisinin gelip beni kurtarmasını diliyordum fakat kimseler yoktu, yapayalnızdım.
Denize karşı buruk bir tebessüm ettim ve fırtına çığırından çıkmıştı. Kimseler bulamazdı beni, yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyordum. Sona yaklaşıyordum, artık çaresizdim, sadece yürüyordum ardıma bakmadan. Dalgalar öyle şiddetliydi ki bedenim karşı koyamıyordu, geriye savuruyordu beni, direnemiyordum. Son kez derin bir nefes aldım ve kendimi tam bırakırken, birisinin ardımdan bağırarak bana doğru koştuğunu gördüm. Ardıma dönüp bakarken arsız dalgalar tarafından şiddetli bir şekilde çarpılmıştım. Baygın bir hâlde yerde yatıyordum, fırtınadan düşen damlalar tenimi deliyormuşçasına canımı acıtıyordu. Bilincim yarı açıktı, kıpırdamıyordum ve bana bağıran o şahıs bana iyice yaklaşmıştı, görebiliyordum. Yanıma geldi, üzerimi hemen paltosuyla örttü, bilincimin açık olup olmadığına baktı ve beni kucaklayıp götürmeye başladı.
Hâlâ kendimde değildim, gözlerim yarı kapalıydı. Fakat tanımadığım bu insanın kollarında güvende hissetmiştim kendimi. Sahilden iyice uzaklaşmıştık, öyle söylüyordu. Bir barakanın altına geçmiştik. Gözlerimi açtığımda bana şöyle diyordu: “Fırtına geçene kadar biraz burada kalalım, hareket etmek için kıpırdamamaya özen göster. Başın sert çarptı.'' Ağzımdan kelimeler çıkamıyordu, sadece başımı sallayarak yetiniyordum. Bana, ‘'Yara aldın mı diye kontrol edeceğim, korkma,” diyerek yaklaştı. Önce başımı kontrol etti. Her tarafım ıslanmıştı, üşüyordum, o da bunu fark etmişti. Kontrol etmeye devam etti. Kontrolü bitirdikten sonra beni kendisine yanaştırıp yaslandırdı. Kıpırdamıyordum, hareket edemiyordum fakat bunu ısımı düzeltmek için yaptığımı biliyordum.
Biraz zaman geçmişti, fırtına tam şiddetiyle devam ediyordu ve hafif kendime geldiğimi görünce benimle konuşmaya başladı: “Biraz daha iyi hissediyor musun?” diye sordu. Yanıt veremeyecek kadar bitkin hâldeydim fakat o anladı ve sorulara devam etti: “Seni teslim edebileceğim bir aile veya yakınına nasıl ulaşabilirim?” diye seslendi.
Zar zor aldığım nefesim boğazıma düğümlenmişti. Bilmiyordu, bilmemesi çok doğaldı, o sadece bir yabancıydı. Yanıt vermediğimi görünce çok üstelemedi. Hava da durulmaya başlıyordu. Hiç tanımadığım bir erkeğin yanında savunmasızca kalmam utanç vericiydi, çokça. “Bana bir söz ver ve sağ salimce eve dön, olur mu?” dedi. Utancımdan sadece başımı sallayarak onaylamıştım.
Yavaşça uzaklaşıyordu, giderken başıma gelenlerin şokunu daha yeni yaşıyordum. Hiç tanımadığım bir insanın böylesine yardım etmesi çok enteresandı. Günümüz yaşamına bakınca garipsememek elde değildi. O gittikten sonra biraz soluklandım, başıma gelenleri hazmettim ve ayağa kalktım zorlukla. Paltosu hâlâ üzerimdeydi ve sıcacıktı.
Bunu bende bırakması, kolayca vazgeçmesi… Kimdi bu? Bunları düşünmeye vakit bulamadan telefonum çaldı, arayan eski dostlarımdan birisiydi. Nerede ve nasıl olduğumu sordu, sahile gelirken beni görmüş olmalıydı. Ona iyi olduğumu söyleyerek uzatmadan telefonu yüzüne kapadım ve derin bir nefes aldım. Eve gitmeliydim, hastalanacaktım. Benimle ilgilenen kimseler olmayacaktı. Eve gittiğimde sıcacık bir yuva bulacağımın farkında olması, her attığım adımda kalbimi parçalıyordu. Yavaş yavaş sahilden uzaklaştım. Yürürken dengemi koruyamıyor, sendeliyordum. Başımı şiddetli bir şekilde çarpmış olmalıydım, kafatasım deliniyordu resmen ağrıdan.
Bu şekilde eve dönemezdim, yakınlarında bir otobüs durağı olmalıydı. Onun yolunu tuttum. Gökyüzü tekrar kararmış, insanı boğuyordu. Bir an önce evime gidip saklanmak istiyordum. Bunları düşünürken durağa gelmiştim. Zaman çok hızlı akıyordu, benimle birlikte otobüse geldi. Bugün şanslı mıydım, yoksa evren benimle alay mı ediyordu, bilmiyordum.
Pek insan yoktu, direkt otobüse bindim ve yanıma para almadığımı fark ettim. Telaşa kapıldım, ne yapacağımı bilmeden ellerimi ceplerimde dolaştırırken paltoda para olduğunu fark ettim. Bunun kullanamazdım, yapamazdım. Ama belki de bilerek konmuşsa bilincim yarı kapalıyken koymuştu. Bu hâlde dönemeyeceğimi biliyordu. Çok ince düşünen birisiydi gerçekten, çok ince.
Mahcup bir şekilde paltoda olan yirmiliği şoföre uzattım ve arkaya geçip oturdum. Dışarıda tekrar yağmur atıştırıyordu. Onu seyretmek huzur vericiydi, fakat bir yandan zihnim o şahsı düşünmemi istiyordu. Aklımda delice sorular bırakmıştı, meraklar içindeydim. Oradan sadece geçiyor muydu? Yoksa bilerek mi bekliyordu? Beni tanıyan birisi miydi? Yoksa sadece tesadüf müydü? Bu sorular kafamı yol boyunca kurcaladı.
O süreç boyunca evime varmıştım, anahtarlarımın yanında olması için elimi açıp dua ettim. Çok unutkan bir kızdım. Otobüsten indim, kapıma doğru ilerledim ve kapıyı açtım.
İçeri adım attığımda ev rezalet bir hâldeydi. Tek başıma yaşıyordum ve dağınık bir insandım, fakat toplamaya yetecek kadar gücüm yoktu şu anlık. Kapıyı kapatıp hemen duşa girmek için ilk önce su ayarladım, ardından ferahlatıcı bir duş ile günün sıkıntısını üzerimden attım. Duştan çıkıp bedenimi duruladıktan sonra kendime gelmek için enfes bir kahve hazırlayıp yanına bir sigara yakarak penceremin yanına oturdum. Zihnim bende değildi, beni şans eseri kurtaran o çocuktaydı. Eğer o orada olmasaydı, şu an yaşamıyor olurdum ve ben teşekkür dahi edemedim. Fakat bir yandan içimden her şeyi bırakıp gitmek de geliyor, ama diğer yanım her şeye rağmen yaşamalısın diyor. Zihnim oldukça bulanık bir hâlde. Düşüncelerim beni boğuyordu, bu yüzden ruhuma dokunan bir şarkı ve sigara eşliğinde gökyüzünden boşalan damlaları seyretmeye karar verdim. Anın tadını çıkarıyordum, her şeyin beni boğmasına izin veriyordum, kaçamıyordum, kurtulamıyordum. Ne kadar çabalasam da bugüne kadar nafileydi, en sonunda vazgeçmiştim, fakat ona bile mani olundu. Bu bir tesadüf müydü? Yoksa kader miydi? Aklımda delice sorular mevcuttu. Tanrı’ya ibadet etmeyeli aylar oluyordu, beni geri döndüren o muydu? Yoksa sadece yeryüzünde yaşanan denk gelmelerden biri miydi? Fazla düşündükçe kendimi yiyip bitiriyordum, her şeyden vazgeçtiğim için içi bomboş yaşayan bir insana dönüşmüştüm diye düşünürken gözüme tanımadığım o çocuğun paltosu takıldı. Onun parasını kullanmak beni tekrar utanç hissine kaptırdı, saklanmak istiyordum fakat çok garip bir şekilde onun ceplerinde başka neler olduğunu merak etmeye başlamıştım. Bunu yapmamalıydım, özel eşyaydı, ona saygı duymalıydım fakat o merakım beni bitiriyordu, engel olamıyordum kendime.
Sigaramı söndürdüm, ayağa kalktım, paltoya uzandım ve ceplerini kontrol ettim. Belki onun hakkında bir bilgi sahibi olabilirdim. Kendimi oldukça mahcup durumda buluyordum. En azından bir teşekkür etmeliydim. Ceplerinde içi viski dolu bir matara ve birden çok kağıt bulunuyordu, çok ilginçti. Devamı boştu, kağıtlar ıslanmıştı biraz. Onları kurtarmak için dışarı çıkardım ve üzerinde yazılar mevcuttu. Bir tanesini alıp okumaya başladım. Bir öykü yazıyordu, hayır hayır, sadece bir öykü olamazdı, bu kaleminden çıkan kelimelere hislerini katıyordu. Okudukça zihnimde canlanıyordu, heyecanlanıyordum. Çok güzel yazıyordu. Okumaya devam ettim, tek tek sigara elime geçirdim ve sadece o çocuğun yazdıklarını okudum. Kendisi bir yazardı, oldukça yetenekliydi. Başarıyı hak ediyordu, muhtemelen tanınan biriydi. Kağıtları özenle geri yerleştirdikten sonra okuduklarımın büyüsüne kapılmıştım, resmen kelimelerle sanat yapıyordu. Kim olabilirdi bu? Kitap okumayı seven biriydim, bu kişiye muhtemelen denk gelmemiş olmam gerekirdi. Son dönemlerimde daha çok bilindik yazarlardan ziyade bu sektöre yeni atılmış kişileri desteklemek için yeni çıkan ve bilinmeyen kitaplar okurdum. Fakat bu kişiye denk gelmemiştim, rastlamamıştım bu insana, muhtemelen çok yeni bir yazardı.
Kendimi kaptırdığımdan habersiz akşam olmuştu. Kiralık olan evim çok dağınıktı, kalkıp etrafı toplamaya koyuldum. Midem kazıyordu, dolaptan kendime bir elma alarak açlığımı bastırdım ve tekrar penceremin yanına oturarak bir sigara daha yaktım. Şaşkınlığımı bastıramıyordum, bu insan kaybettiğim anılarımı bile geri getirmişti, fakat yapmamalıydım. Tekrar mutlu olamazdım, benim hayatım yok olmuştu, benim bir gayem yoktu, amacım bulunmuyordu artık. Boş boş yaşamak bile zahmet vericiydi, vazgeçmiştim. Etrafıma bakınıyordum, arkadaşım yok denecek kadar azdı. Diğerleri gibi sosyal olmadığım için pek çağrılmıyordum. Ailem… Önemi yoktu, ne bir sevdiğim ne de uğruna savaşabileceğim bir gayem vardı ve bunları düşünürken tekrar hayattan zevk alamayacağımı biliyordum, diğerlerine karşı saygısızlık etmiş olurdum. Tekrar boğuluyordum, içtiğim sigara canımı yakıyordu. Oysaki daha az önceye kadar zevk veriyordu bana, gerçekten acınası bir hâldeydim.
Sigaramı bitirip izmaritini dışarı fırlattıktan sonra oldukça ağır bir gün geçirmiştim, yatağımın yolunu tuttum. Uyuyabileceğimden bile şüpheliydim fakat bedenim bertaraf olmuştu, direkt bayıldım. Muhtemelen yarın hafta sonuydu, işe gitmeme gerek yoktu diye hatırlarken işten çıktığımı anımsadım. Ben her şeyden vazgeçmişken tam yolun sonunda bulup neden her şeyi alt üst ettin ki? Kafamı yastığa koyar koymaz baygınlık geçirmişçesine uykuya daldım. Sabah uyandığımda resmen balyoz darbesi yemiş gibi kalktım. Tenime vuran güneş bedenimi kavuruyordu, esen rüzgar ise nefesimi kesercesine harika bir şekilde uyanmıştım. Her yerim ağrıyordu ve başım. Yaşadığım olayın etkisini üzerimden atamamıştım ve geri vermem gereken bir palto mevcuttu.
Nasıl ulaşabilirim o insana? Kim o? Diye düşünmekten kafayı sıyıracaktım ama bir yandan minnettarım. Nefes aldığım her saniye işkence gibi geliyordu, en azından zihnimi meşgul ederek ruhumu zaptediyordu.
O çocuğu düşünmediysem bunları düşünmemeliyim diyerek tekrar masama geçtim. Sigara paketim oradaydı, bu hayatta beni yatıştıran antidepresanım. Bir dal yaktım, kurumuş dudaklarımın arasına yerleştirerek kendimi zehirliyordum ve bu haz veriyordu. Acele etmeden sigaramı içerken gözlerim tanımadığım çocuğun yazdıklarına takıldı. Tekrar göz gezdirmek için elimi uzattım ve kapı zilim çaldı. Saat daha sabahın kaçıydı, bunu bile bilmiyordum. Somurtarak kapıya doğru yöneldim ve kapıyı yavaşça araladım. Kimseler yoktu, tekrar kapatacaktım, oyun oynayan sokak çocukları olmalıydı. Benden güzel bir fırça yiyeceklerdi. Güzel kurtuldu keratalar diyerek kapattım. Gülümsüyordum, bu oldukça enteresandı. Ruhum bedenimi terk etmişti, bir et yığınından ibaret olan ben tebessüm etmiştim.
Tekrar mutfağa döndüm, sigaramı bitirdim. Yapacak bir sorumluluğum yoktu, tekrar kendimi yatağa fırlatmak için can atıyordum ki aniden başım dönmeye başladı. Muhtemelen kan şekerim düşmüştü, pek umursamadım, ama devam ettikçe baygınlık geçirip yere yığıldım. Gözlerimi açtığımda parkenin soğukluğu beni karşıladı. Yüzüm hafifçe tahriş olmuştu ve başım hafifçe kanıyordu. Zar zor sendeleyerek ayağa kalktım. Ayaklarım titriyordu, duvardan destek alarak kendi odama geçtim.