Ev

varmak, eve varmak, kendine varmak.. evim nerede bilmiyorum. bu dört duvar mı evim yoksa sığınmak istediğim bir göğüs mü evim..bilmiyorum. Kendimi bir yere ait hissetmiyorum. Sahip olduğum bu eve ait değilim.


Anahtarı çevirerek kapıyı açtım. Botlarım, paltom, saçlarım yağmur altında duş almışım gibi sırılsıklam halde içeriye adım attım. Holde bulunan aynanın karşısına geçtim ve kan çanağına dönmüş gözlerime, hala dağılmayan kırmızı rujuma, sırılsıklam saçlarıma baktım.


"kimsin sen? Sen kimsin Azra? buraya ait olduğunu mu düşünüyorsun. Sen yalnızlığa aitsin. Sen bu dünyaya yalnız olmak için geldin Azra. Neden insanlara ayak uydurmaya çalışıyorsun. Gerçek Azra kim? Neden bunu bulmak yerine bir başkasına ayak uydurmaya çalışıyorsun. Neden kendi sınırlarını belirlemiyorsun. Neden yanlış gördüğün yeri terk edecek cesarete sahip değilsin. Yalnız kalmaktan mı korkuyorsun? Dalgaların arasında savrulan boş bir konserve kutusu kadar yalnız değil misin zaten?


Hemen kendimle hesaplaşmaya başlamıştım. Her zaman olduğu gibi yine kendimi suçluyor hatayı, kusuru kendimde arıyordum. Aynadaki yansımamla tekrar göz göze geldim. Gözlerinin içinde öfkeyi ve kırgınlığı barındıran bu kadın ben miyim? Elimdeki beyaz poşete gözüm kaydı. Çok ağır değildi ama bana hissettirdikleri bir tank kadar ağırdı. Bir yılın ardından elimde kalan tek şeydi bu poşet. Aceleyle içine tıkıştırılmış üç dört parça eşya emeklerimin tek karşılığıydı. Poşetin saplarını sıkıca tuttum bırakamadım. Sanki bu poşeti bıraksam onu bırakacakmışım gibi hissediyordum. Farkında olmadan avucumu o kadar sıkmıştım ki tırnaklarım etime batınca acıyla irkildim ve poşetin yere düşmesine izin verdim. Avucumun içinde hilal şeklinde beliren hafif çukurlaşmış tırnak izlerine baktığımda gözyaşlarım akmaya yer arıyormuş gibi tane tane döküldü gözlerimden. Yere düşen poşete göz ucuyla bakarak botlarımı çıkardıktan sonra odama geçtim. Duş almam gerekiyordu ama o gücü kendimde bulamadığım için ıslak kıyafetlerimden kurtularak yorganın altına girip dizlerimi karnıma kadar çektim. Gözyaşlarım hala akmaya devam ederken hıçkırıklarım onlara eşlik etmeye başlamıştı. Beynim düşünmekten allak bullak haldeydi. Ben bunu hak etmedim ki? Bu ilişki için çok çaba sarf ettim, her şeye rağmen seviyorum diyerek tekrar affettim, tekrar güvendim. Tek suçum sevmekken nasıl olur da bu şekilde cezalandırılan ben oldum aklım almıyor. Kendimi bir çöp poşeti gibi değersiz hissediyorum. Ardımdan son defa seslendiğinde dönüp bakacak cesareti bulamadım kendimde. Keşke son bir defa baksaydım, sarılsaydım, vedalaşsaydım.. ama o bunu hak etmedi ki. Neden böyle düşünüyorum. O son sarılmayı, vedamı hak etmedi. Bana verdiği sözleri tutmadı, yarı yolda bıraktı. O zaman neden hala bunun pişmanlığını yaşıyorum. Aklımı kaybedeceğim. Keşke şu an uyansam ve her şey bir rüyaymış, kötü bir rüyaymış desem. Sarılsak, uyusak.. hem geçti derdi, gözyaşlarımı silerdi, öperdi, yine iyi olurduk..

Tanrım neden? Ben neden böyleyim? Her zaman böyle güçsüz ve kandırılmaya müsait mi olacaktım. Hayatım boyunca insanlara fazla güvenip sonra sırtımdan mı bıçaklanacaktım. Sevildiğim kadar sevmeyi, değer gördüğüm kadar değer vermeyi ne zaman öğreneceğim? Ben ne zaman akıllanacağım tanrım?..