bir cam kenarında otururken fark ediyorum. ne işim var, ne param. şimdi başıma bir şey gelse, beni hastaneye götürecek bir çift ayağım yok. saçlarım yüzüme düşse, arkaya atacak ellerim yok. babam yok, annem yok. bir sandalye var yalnız, o da olmasa bu pencerenin de bir önemi yok. gözlerim seni arıyor, bunca yokluğun içinde bir seni arıyor. sen durmaksızın yoksun. bir ben değil, allah da biliyor. eksiklerimi kendi yüzüme vurmaktan, yüzümü de kaybediyorum. bana bir kolye almışsın, artık ne takılacak ne de öpülecek bir boynum var. biz diyemediğim herkesi kapının önüne koyuyorum. eşikler sadece devletin memurlarına veriliyor, benim bir eşiğim de yok. bir kuş geliyor pencereye, bakıyor umutsuz. kanadı var ama uçmuyor. demek ki bir şeylerin var olması da yetmiyor. kuş bana bacaklarımı, ellerimi, boynumu, annemi, babamı geri veriyor. ben ona uçması için yardım ediyorum, o benim yalnızlığımda bir giz buluyor. gözlerim seni arıyor, bunca varlığın içinde bir seni arıyor. sen durmaksızın yoksun. bir ben değil, allah da biliyor. insan hiç değilse kendinden, geçtim benliği rüyalarından merhamet bekliyor. sen olduğun hiçbir şeyi iyi etmedin, biliyorum bir aşktan galip ayrılamayacak kadar da çirkinsin. ama aşk zaten insanın dünyayı efsunlu gözlerle görmesiymiş. müşkül bir savaştan çıktım. atilla ilhan söylemişti:
“sevdiği ben değilim, anlatamam.”